İYİ HİSSET - SAĞLIK

Çocuklara söylenmemesi gereken 5 cümle

Çocuklarımızı yetiştirirken çoğu zaman olumlu niyetlerle ve amaçlarla kullandığımız klişe söylemlerin aslında işe yaramadığını biliyor muydunuz? Klinik Psikolog İrem Polat özen gösterilmesi gereken 5 cümleyi yazdı.

profil
İrem Polat
6.02.2019
Çocuklara söylenmemesi gereken 5 cümle

1.Çok güzel bir resim çizmişsin: Çocuklar çizdiği resmi veya yaptığı herhangi bir şeyi size gösterdiğinde, tüm dikkatinizi ona vermenizi ister. Pek çok zaman çocukların yaptıklarını övmenin, onların gelişimi için iyi olacağını düşünürüz. Oysa her türlü yargı ifadesi çocukları rahatsız eder. ‘Harika bir resim yapmışsın’ ifadesi bile bir süre sonra çocuktaki inandırıcılığını yitirir. Hatta onda ‘çok güzel resim çizdiğim takdirde sevilirim’, ‘resmime sadece bakıp geçti, çok da ilgisini çekmedi’ gibi düşünceler oluşmasına neden olabilir. Yersiz ve sürekli övgü performans kaygısı oluşturur. Çocuk her şeyi ebeveynini memnun etmek için yapmaya başlar. Çocuğun yaptığı, ürettiği işi överek yargıda bulunmak yerine, üretileni detaylı tasvir etmek çok daha etkilidir. Örneğin; ‘Vay! Eteği mavi, bluzu mor boyamayı tercih etmişsin. Renk geçişlerine bak! Ne kadar çok detay var! Burası daha açık mavi, burası daha koyu. Bu resim bende pek çok duyguyu uyandırıyor’ gibi detaylı betimlemeler çocuklar için çok kıymetlidir. Her şeyden önce sizin onunla ilgilendiğinizi hissetmesine imkan sağlayacaktır.

 

2.‘Korkacak bir şey yok’: Korku; dışlanan, hor görülen ve toplum tarafından inkar edilen bir duygudur. Korktuğunu belli eden kişiye ‘zayıf’ muamelesi yapılır. Korkuya karşı olan bu toplumsal tepkinin, ötekinin korkusunu gören bireye, kendi varoluşsal korkularını anımsatmasıyla açıklanabileceğini düşünüyorum. Bu söylemler, mevcut sorunu çözmediği gibi pek çok zaman da bireylerin duygularını bastırmasına ve gerilimlerinin artarak devam etmesine neden olur. Korktuğu için rencide edilen çocuk, kendisini yalnız ve çaresiz hisseder. Ebeveyninin kendisini anlamadığını düşünür ve kendisi hakkında olumsuz inançlar geliştirir: ‘farklıyım’, ‘güçsüzüm’, ‘yetersizim’, ‘zayıfım’ gibi.

 

 

3.‘Bebek gibi ağlama!’: Ağlamak ne zamandan beri zayıflık/savunmasızlık göstergesi? Erkeklerin ağlamayacağına kim karar verdi? Nedendir ağlarkenki bu mahcubiyet? Oysa ağlamak bedenin rahatlamasına, kişinin kendini sakinleştirebilmesine imkan sağlar. Bedenden kortizol (stres hormonu) atılır, bedende endorfin ve doğal ağrı kesiciler üretilir. Oksitosin sayesinde dinginlik duygusu sağlanır. Göz çevresindeki yabancı maddeler temizlenir. Ağlamakla barışalım. Çocuklarımız ağladıklarında, bu aslında biyolojik olarak verdikleri bir reaksiyon. Bin yıllardır insan evladı neslini daha iyi devam ettirmeye programlandı. Çocuk ağladığında dikkatini başka bir yere çektiğimizde, bedenden ve zihinden atılmak istenen dışavurumun önüne geçmiş oluruz. Oysa ağlayan çocuğa eşlik etmek, onu kapsamak, sarılmak, duygularını dile dökmek, ‘Bu senin için zordu, hayal kırıklığına uğradın, buradayım, yanındayım’ demek ne şifa doludur... Durdurmak, ötelemek, halının altına süpürmek sadece anı kurtarır.

 

4.‘Derhal odana git!’: Çocuklarla yaşanan sorunlarda en sık kullanılan cümlelerden biri bu! Peki 11-12 yaştan önce bu söylemin herhangi bir işe yaramayacağını, aksine çocuğa zarar vereceğini söylesem ne düşünürsünüz? Odasına gönderilen çocuk, neyi düşünmesi gerektiğini bilmez. Ergenlikten önce beynin ilgili bölümleri henüz tam anlamıyla gelişmediği için çocuk kendini tecrit edilmiş hisseder. Sebep ve sonuç ilişkisini analiz edebilme, kendine dışarıdan bakabilme karmaşık bir sistemdir. Çocuk için ebeveyninden uzakta kalmak çok ağır bir bedeldir ve bu durum tekrar ettikçe, süreç, yaşamı boyunca bireyin kendilik algısını olumsuz etkileyecektir. ‘Ben kötü biriyim’, ‘Ben annemi hasta ediyorum’, ‘Yalnız kalmaya mahkumum’ gibi. Reddedilmek, uzaklaştırılmak çocukları strese sokar. Salgılanan hormonlar neticesinde ‘odasında’ yoğun duygularıyla bir şey öğrenmesi, yaşanılanlardan ders çıkarması ve hatasını düzeltmesi imkansız hale gelir. Yaşanan her ne ise çocukla kalmak, duygusunu tasvir etmek, gerekli durumlarda onarmaya yönelik yaptırımlarda bulunmak çok daha işlevsel olacaktır. “Çok öfkelisin. Canını sıkan nedir? Bana anlatabilirsin.”, “Bütün duvarları çizmişsin. Duvarlar çizmek için değildir, çizmek için kağıt kullanabilirsin. Şimdi süngeri getirebilirsin. Bunu silmemiz gerekiyor.’ Eğer sakinleşmek için sizin mesafeye ihtiyacınız varsa, çocuğu reddetmeden ‘Benim sakinleşmeye ihtiyacım var. Odamda rahatlayıp, 10 dakika sonra buraya geleceğim’ ifadesi, çocuğun, ötekinin gereksinimlerini fark etmesine imkan sağlayacaktır.

 

5. ‘Hadi’: Ülkemiz çocukları ‘hadi’, ‘yap’, ‘dur’, ‘kalk’, ‘topla’, ‘yatağa’, ‘giyin’ vs. gibi talimatlara sık maruz kalıyor. Yapılan araştırmalar erkek çocukların, kız çocuklara oranla beyinlerinin sözel kısmının daha geç geliştiğini ortaya koyuyor. Yani kızlar kendilerine söylenenleri dinlemeye daha erken dönemde hazır bulunuyorlar. Araştırmacılar, özellikle sık komutlara alışmış çocukların, ikinci sözcükten sonrasını dinlemediğini belirtiyor. Ebeveynler ‘beni duymazdan geliyor’, ‘söylediklerimi umursamıyor’ diye düşünebilir. Çocuklar kendilerine sürekli ne yapmaları gerektiği söylendiğinde kendilerini aciz ve bağımlı hissederler. İpucu: Çocuklarımıza dokunarak ve onlarla göz teması kurarak iletişim kurmak, onların dikkatini çekebilmemizi sağlar. İlle de komut vermemiz gereken durumlarda kısa ve öz cümleler seçebiliriz. Böylece hem dikkatleri dağılmaz hem de nasihat verildiğini hissetmezler. Amacımız çocuğun utanç duyması değil, öğrenmesidir.

Önceki ve Sonraki
Haberler
istanbul psikolog psikolog