Gündemi takip etmek, sevdiklerinizin paylaşımlarına bakmak, kendinizi, çocuğunuzu hoşunuza giden şekillerde paylaşım yaparak insanların beğenisine sunmak, sosyalleşmek, bütün bunlar çok anlaşılabilir ihtiyaçlar. Ama kimin ihtiyacı diye durup düşünmek gerekiyor: Çocuğunuzun mu? Yoksa sizin mi?
Ebeveynler ev, iş, aile ve kişisel alanlarda aktif ve yoğun bir döngünün içerisindeler. Hal böyle olunca, özellikle anneler çoklu iş yürütme konusunda bir uzman haline geliyor. Fakat bir çocuğu ‘dinlemek’, başka işlerle aynı ana sıkıştırılmaması gereken kıymetli bir iştir. Bilgisayarda işlerinizi hallederken ya da televizyonda bir şeye bakarken, çocuğunuz o gün neler yaptığını anlatıyor olsa, duyarsınız elbette. Peki tam anlamıyla, duygusuna eşlik ederek, can kulağıyla dediğimiz şekilde dinlemek midir bu? Ne yazık ki, hayır. Şu yanılgıya düşebiliyoruz, “Ben dinliyorum, cevap veriyorum, çocuğum o an bunun eksikliği hissetmez.” Oysa çocuğa giden çok net bir mesaj var: “Şuanda benliğim tümüyle sende değil”. Buna değer olmadığını hissedebilir, sizin meşgul olduğunuzu düşünerek daha fazla yük olmamak için bazı şeyleri anlatmaktan kaçınabilir, ne de olsa faydası olmayacak, en iyi hiç konuşmayayım diyerek iletişimi en aza düşürebilir.
Her anı sosyal medyadan paylaşanlar
Bir diğer konu da, sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz, çocuğunun görüntülerini paylaşan anne/baba. Dijital ortamlarda anı biriktirmek, sevdiklerimizle paylaşmak elbette doğaldır. Ama bunun düşündürücü bir tarafı da var. Anne ya da baba, muhtemelen kendi gözüne sevimli, ilginç ya da gurur verici görünen sahneleri kayda alıyor, bir an önce ‘paylaşmak’ isteğiyle bu anları ‘kaçırmak istemiyor’. Bana kalırsa o anları tümüyle kaçırıyor. Çünkü çocuk o sırada ihtiyaç duyduğu duygusal yakınlığı belki hiç, belki çok azını alabiliyor. Takdir edilmek, heyecanına eşlik edilmesi, birlikte gülmek, hatta üzüntü, öfke gibi duyguların yaşanışı bile hep bir topluluğun önünde canlı yayın misali yayında. Çocuk öfkeliyken/ağlarken ortaya çıkan “komik” sahneler hepimize sosyal medyadan tanıdık gelecektir.
Ekranlardan Vazgeçmek Bize Ne Sağlar?
-Anne-babanın teknoloji kullanımı ne kadar çoksa, çocuğun kullanımı da aynı oranda artacaktır. Siz ekrana baktığınız anlara limit koyabilirseniz, ona iyi bir model olacaksınız. Üstelik bunun sadece ona özel bir ceza değil, olması gereken doğal bir çerçeve olduğunu özümseyecek.
-Çocuklar/gençler sıklıkla anlaşılmadıklarından, büyüklerin onları dinlemediğinden yakınırlar. Ekran sürenizi azalttığınızda, çevrenizdekilere duyarlılığınız artacak ve çocuğunuzun duygularını gözden kaçırmadan eşlik edebileceksiniz. Bu farkı onun da hissedeceğine ve bağlarınızın kuvvetleneceğine eminim.
-Araştırmaların çarpıcı şekilde gösterdiği bir diğer olumlu etki beynimizle alakalı. Ekrana baktığınız süre azaldığında, beynin ön lobundaki işlevsellik artıyor. Bu da demek oluyor ki, problem çözme ve planlama becerileriniz, yaratıcılığınız artacak. Anne-babalar için oldukça kilit özellikler öyle değil mi?
-Vücudun, zihnin aşırı uyarılma hali azalacağı için daha kaliteli bir uyku çekebileceksiniz. Dinlenmiş bir şekilde başladığınız yeni günde, enerjinizin daha yüksek olması ve çocuğunuza karşı daha toleranslı hissetmeniz mümkün. Bu çocuğunuz için de geçerli, ekran süresi azaldığında uykusu düzenlenecek ve aşırı uyarılmışlık hali azalacaktır.
-Uyarılmışlık hali demişken, çocuğunuzla çatışma yaşadığınız kriz anlarının da azalacağını söyleyebilirim. Ekran önünde fazla vakit geçiren çocuklarda öfke nöbetleri, ağlama krizleri gibi duygu patlamaları daha sık görülüyor ne yazık ki. Evdeki ekran süresi sınırlandırıldığında çocuk, anne babayla göz kontağı ve yüz yüze iletişim kurarak sakinleşebilir hale geliyor. Duygularını düzene sokmayı öğreniyor.