İnsan hakları, kadın veya erkek ayrımı olmaksızın, her iki cinsi de kapsayacak şekilde birçok ulusal ve uluslararası sözleşme ile koruma altına alınmıştır. Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948 yılında yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ilk onaylayan ülkeler arasındadır. Türkiye, “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW)”ı ve “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi-İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayıp onaylayan ülkelerdendir. Bu sözleşmeler gereği Türkiye’nin yerine getirmesi gereken en önemli taahhüdü her alanda toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmasıdır. Buna rağmen kadınlar, hâlâ toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında ayrımcılığa maruz kalmakta ve haklarını kullanmaları sınırlandırılmaktadır. Kadın ve erkek eşitliğinin sağlanamadığı haklardan biri de eğitim hakkıdır. Türkiye’ye bakıldığında eğitim hakkının, başta Anayasa olmak üzere, Millî Eğitim Temel Kanunu ile İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda vurgulandığı görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesine (II. Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi) göre; “kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve ilköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” hükmüne amirdir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2009-2018 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde 15 ve yukarı yaş grubunda okuryazar olmayan nüfus oranı yüzde 9,2'den yüzde 3,6'ya gerilemiştir. Söz konusu oran erkeklerde yüzde 3,6'dan yüzde 1,1'e, kadınlarda yüzde 14,7'den yüzde 6,1'e düşmüştür. Bununla birlikte, 2009'da okuma yazma bilmeyen nüfusun yüzde 80,4'ünü kadınlar oluştururken, 2018'de bu oranın yüzde 85,2'ye yükselmiştir. 2018 yılı verilerine göre okuryazar olmayan 2 milyon 197 bin 257 kişinin 1 milyon 872 bin 141'i kadınlardan oluşmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2016 yılında yapılan bir araştırmada ailenin izin vermemesi ve evlilik gerekçesiyle kadınların çoğunlukla eğitimlerini yarıda bıraktıkları görülmektedir. Türkiye’de kız çocuk evlilikleri resmi verilere göre giderek azalsa da hâlâ oldukça yüksek orandadır. Resmi verilere göre 2018'de evlendirilen 16-17 yaşındaki kız çocuk sayısı 20 bin 779 iken aynı yaşta evlenen erkek çocuk sayısı 1.029’dur. İstatistiğe göre, çocuk yaşta evlendirilen kız çocuğu sayısının yüksek olduğu şehirler ile ortaöğretimde okullaşmanın düşük olduğu şehirler arasında paralellik bulunmaktadır.
Türkiye'de 30/03/2012 tarihinde uygulamaya geçen 6287 sayılı yasa gereği zorunlu eğitim dört (4) yıl süreli ilkokul, dört (4) yıl süreli ortaokul ve dört (4) yıl süreli lise eğitimini kapsamaktadır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu madde 56’ya göre “Muhtarlıkça veya mülkî amirce yapılan tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli veya vasiye okul idaresince tespit edilen çocuğun okula devam etmediği beher gün için onbeş Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen çocuğun veli veya vasisine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir” demektedir. Bu kapsamda zorunlu eğitim süresi içerisinde okula gönderilmeyen kız çocukları konuyla ilgili idari makamlara başvuru yapabilirler.
TCK Madde 105 “ (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun;
a) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
b) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,
c) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
d) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
e) Teşhir suretiyle,
işlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz.” hükmünü düzenlemektedir.
Taciz kanunda bir suç olduğundan tacize uğrayan bir kadının başvurabileceği çeşitli hukuki yollar vardır. Alo 183, aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakınları ve gazilere yönelik hizmetler hakkında bilgilendirme ve yönlendirme sağlayan bir hat olup taciz vakalarında yardımcı olmaktadır. Ayrıca cinsel tacize uğrayan kişi, bulunduğu yerdeki polis merkezine gidebilir ya da bulunduğu yere en yakın adliyeye giderek savcılığa şikâyet dilekçesi verebilir.
Taciz fiilinin telefon yoluyla işlenmesi halinde kişi eğer taciz eden kişinin kim olduğunu biliyorsa o kişi hakkında şikâyette bulunabilir. Eğer kim olduğunu bilmiyorsa savcılık veya polis merkezine şikâyette bulunarak kendisini arayan kişinin kim olduğunun tespit edilmesini ve cezalandırılmasını isteyebilir. Aynı zamanda çevrede yaşanan taciz vakasını bildirmemek ayrı bir suçtur ve Türk Ceza Kanunu’na madde 278’e göre işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Siber zorbalık, telefon, internet, sosyal medya ve benzeri bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığıyla kişilere karşı gerçekleştirilen, yazılı, görsel, sözel veya psikolojik nitelikteki saldırgan ve insan onuruna zarar verici davranışlardır. Yani elektronik ortamda bir birey veya bir grubun başka bireylere yönelik kasıtlı biçimde gerçekleştirdiği aşağılama, iftira, dedikodu, taciz, tehdit, utandırma, dışlama ve insan onuruna aykırı rahatsızlık verici her türlü eylem siber zorbalık sayılır.
Kişilerin şifrelerini ele geçirmek, web sitelerini hacklemek, spam içeren mailler ya da bulaşıcı e-postalar göndermek gibi kötü niyetli bu eylemler hukuken siber suçlar terimine girmektedir. Diğer bir zorbalık şekli de psikolojik baskıyı içeren “elektronik iletişim zorbalığı” dır. Bunun diğerinden farkı, zorbalık yapılan kişiye bilerek ve isteyerek zarar vermektir. Yani bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak kişileri sürekli rahatsız etmek, alay etmek, isim takmak, dedikodu yaymak, internet üzerinden kişiye hakaret veya kişiyi tehdit etmek, şantaj uygulamak, kişinin rızası dışında fotoğraflarını yayınlamak veya özel hayatını ifşa etmek gibi insan onuruna saldırı davranışlarını içermektedir.
Türk Ceza Kanunu'nda siber zorbalık davranışına uygulanabilecek pek çok hüküm bulunmaktadır: Sanal şiddet uygulayarak bir kimsenin yaşamına son verilmesi halinde kasten insan öldürme, (Madde 81) intihara yönlendirme, (Madde 84) eziyet, (Madde 96) tehdit, (Madde 106) şantaj, (Madde 107) ayrımcılık, (Madde 122) kişilerin huzur ve sükununu bozma, (Madde 123) hakaret veya sövme, (Madde 125) özel yaşamını izleyerek iletişimine müdahale ederek içeriğini alay konusu etmek, haberleşmenin gizliliğini ihlal, (Madde 132) kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, (Madde 133) özel hayatın gizliliğinin ihlali, (Madde 134) kişisel verilerin kaydedilmesi, (Madde 135) kişisel verilerin kaydedilmesi, kişisel verileri yok etmemek (Madde 138) gibi örneklerle sıralanabilir.
Siber zorbalık günümüz koşulları içinde kaçınılmaz görünse de ceza hukuku dışında özel hukuk bakımından da bu tehdide maruz kalmadan önce ve sonrasında çeşitli hukuki müesseseler gündeme gelebilir. Anayasa’nın 20. maddesine göre herkes, özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Medenî Kanun ise kişilik haklarının korunmasını düzenlemiş ve bu hakları koruma altına almıştır. Kanun kişilik hakları ihlal edilen kimseye kişilik hakları ihlalinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitinin istenmesine izin verir. Dolayısıyla bir hukuka uygunluk nedeni bulunmadığı müddetçe yapılan her türlü kişisel veri kullanımı veya paylaşımı hukuka aykırıdır. Siber zorbalık fiili neticesinde kişilik hakları ihlale uğrayan taraf maddi veya manevi tazminat davası açabilir.
Mutlaka okuyun: Sosyal medya hesabınız hacklenince ne yapmalısınız?
Şiddete uğrayan kadın ALO 155 hattını arayıp polisten yardım talep edebilir. Şiddete maruz kalan kadının en yakın sağlık kuruluşuna giderek darp raporu alması somut olayın ispatı açısından faydalı olacaktır. Alınan darp raporu ile birlikte savcılığa veya en yakın polis merkezine başvurulup şikayetçi olunabilir. Akabinde şiddete maruz kalan kadının yapması gereken 6284 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un verdiği hakları derhal uygulamaya geçirmek olmalıdır. Bu Kanunun amacı kadınları, çocukları, aile bireylerini ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarını şiddete karşı korumaktır.
Bu kanun kapsamındaki kişiler şunlardır:
Kanun kapsamında şiddet uygulayan/uygulama ihtimali bulunan kişi ile ilgili olarak verilebilecek tedbir kararlarından bazıları şunlardır:
Tedbir kararı ilk defasında en fazla altı ay için verilebilir. Süre devam ederken veya süre bittikten sonra şiddet tekrar ederse, yeniden tedbir kararı alınması için başvuru yapmak mümkündür. Bununla beraber, ALO 183 hattı aranarak şiddete uğrayan kadının yardım talebinde bulunması mümkündür. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çağrı Merkezlerinden Alo 183 Sosyal Destek Hattı aracılığı ile aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit yakınları ile gaziler ve gazi yakınlarına yönelik hizmetlere ilişkin çağrılar değerlendirilerek rehberlik ve danışmanlık hizmeti sunulmaktadır.
ALO 183 tarafından yapılan çeşitli yardım türleri vardır. Bunlardan bir kısmı şöyle sayılabilir;
1. Şiddet mağduru kadına, kadın konukevinde barınma imkanını sağlama, (Kadın konukevlerinde güvenli barınmanın yanı sıra, kadın ve çocuklara doğrudan ya da ilgili kuruluşlara yönlendirmek suretiyle güvenlik, danışmanlık, psikolojik destek, hukuki destek, tıbbi destek, eğitim desteği, harçlık, kreş, mesleki eğitim kursu vb. alanlarda destek sunulmaktadır.)
2. Aile içi şiddetin ne olduğu, neler yapabileceği, mağdurun hakları, mağdura nasıl yardım edileceği, psikolojik, kurumsal ve hukuki destek alabileceği kurumlar gibi konularda bilgilendirme ve yönlendirme,
3. Psikolojik destek verme,
4. Acil durumlarda polis ve diğer kurumlarla olaya müdahale etme,
5. Kurumları, eksik ya da hatalı yapılan işlemler için uyarma ve düzeltilmesini sağlamadır.
Türk Medeni Kanunu madde 161 ve devamında düzenlenen boşanma sebeplerinden birine dayanarak boşanma davası ikame eden bir kadının çeşitli hakları bulunmaktadır. Boşanma davası açmaya hakkı olan eş dilerse boşanma, dilerse ayrılık kararı isteyebilmektedir. Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Gerek dava masraflarını gerekse boşanma avukatı ücreti karşılayamayacak durumda bulunan kadın, bulunduğu İl Barosuna müracaat ederek kendisine Adli Yardım kapsamında ücretsiz bir avukat görevlendirilmesini ve bu görevlendirilen avukat aracılığıyla boşanma davasının açılmasını isteme hakkına sahiptir.
Boşanmayı düşünen kadın, boşanma davası açılmadan önce veya boşanma davası ile beraber 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca çeşitli tedbirlerin alınmasını mahkemeden isteyebilmektedir. Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen almalıdır.
Boşanma davası ile kadın, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Mahkemece somut olayın özelliğine ve boşanmaya neden olan olaylardaki kusur oranı dikkate alınarak bu tazminat miktarı belirlenmektedir. Ayrıca dava süresince kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilebilmektedir. Hâkim tarafından boşanma kararı verilmesi neticesinde ise, eğer mahkemece uygun görülürse, tedbir nafakası yardım nafakası olarak devam etmektedir.
Tarafların müşterek çocuklarının olması durumunda kadın velayetin kendisine verilmesini ve dava süresi boyunca müşterek çocuk/çocuklar için tedbir nafakasına hükmedilmesini, dava neticesinde ise tedbir nafakasının iştirak nafakası olarak devamına hükmedilmesini mahkemeden isteyebilmektedir.
Evliliğin boşanma neticesinde sona ermesi halinde kadının mal rejimine-katılma alacağına ilişkin de dava açma hakkı bulunmaktadır. Boşanma davası ile mal rejiminden kaynaklı hak ve alacaklara ilişkin davalar aynı davada görülmemektedir. Mal rejimi davası için; boşanma davasının sonuçlanması ve boşanma kararının kesinleşmesi gerekir.
Türk Medeni Kanunu’nda eşler için çeşitli mal rejimleri belirtilmiştir. Bunlar:
Yeni Medeni Kanun’a göre kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki (01.01.2002) evliliklerde eşler hangi mal rejimini kabul etmişlerse kural olarak eşlerin seçtikleri ve tabi oldukları eski mal rejimi devam edecektir. Fakat eğer eşler herhangi bir mal rejimini kabul etmemişlerse; yasanın yürürlüğü girdiği tarihten bir yıl sonraya kadar da herhangi bir mal rejimini tercih etmedilerse yeni Medeni Kanununun yasal mal rejimi olarak kabul ettiği “edinilmiş mallara katılma” rejimine tabi olacaklardır. Eğer taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimi varsa bu kapsamda evlilik birliği içerisinde edinilmiş mallarda; alınan mal kimin üzerine kayıtlı olursa olsun tarafların da hakkı bulunmaktadır.
Mutlaka okuyun: Her kadının yaptırması gereken sağlık kontrolleri