Birçok insan, trendleri takip etmek için bir şeyler satın alıp modası geçince de hepsini dolabın derinliklerinde öylece bırakıyor. Moda trendleri her mevsim değişir ve almanız gereken yeni kıyafetler ve çantalar asla bitmez. O nedenle sade bir tasarıma, özellikle de görkemli bir tasarıma sahip ve her duruma uygun klasik bir stil satın almak her zaman daha iyidir. Bu tarz parçalar, trendlerdeki değişikliklerden kolayca etkilenmez. Yeterince kaliteliyse, yıllar boyunca kullanabilirsiniz. Ayrıca, ikinci el pazarında satılma ve değerini koruma şansı daha yüksek olacaktır.
Hızlı moda ve çevrim içi alışverişin popülerliğiyle, uygun fiyata bir giysi, çanta veya ayakkabı satın alabilir ve düşük fiyatlarla alışverişin keyfini sürebilirsiniz. Bu görünüşte stressiz tüketim modeli, insanların farkına varmadan daha fazla satın almasına neden oluyor ve aslında cüzdanınız sessizce boşalıyor. ‘Düşük fiyatlı mutluluk’tan vazgeçmek; ister iyi kalitede başka ürünlere yatırım yapmak için kullanılsın, ister uzun vadede daha uygun maliyetli olan ve uzun süre seveceğiniz ürünlere yatırım yapmak için kullanılsın, size daha fazla para kazandırabilir.
Bir şey ne kadar pahalıysa o kadar iyi midir? Aslında yüksek kaliteli mallar genellikle daha yüksek fiyatlıdır. Bu nedenle, birçok kişi kalite peşinde koşarken sıklıkla ‘pahalı = iyi’ mitine düşer. ‘Sürdürülebilirlik’, ürünlerin arkasındaki uzun vadeli değeri ve gelişimi vurgulasa da; lüks veya yüksek fiyatlı ürünlere çok para harcanmasını savunmaz. Bunun yerine, ürünlerin değerlerini ve kalitelerini nasıl belirleyeceğimizi öğrenmeliyiz.
‘Düşük fiyat mutluluğu’ ile ‘Ne kadar pahalıysa o kadar iyi’ tuzakları arasındaki farkı öğrendikten sonra, yapmanız gereken en önemli şey ihtiyaçlarınıza uygun alışveriş yapmaktır. Eğer ihtiyacınız değilse; tasarımı ne kadar şık, fiyatı ne kadar uygun veya kalitesi ve işçiliği ne kadar mükemmel olursa olsun, gereksiz demektir. Elbette, bir ürünün değeri tamamen parayla tanımlanmaz. Bazen bir şeyler satın almak daha çok duygusal ihtiyaçlarla ilgilidir. Bu yüzden bir şey satın almadan önce, ona gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını düşünün. Sık kullanacak mısınız? Yaşam kalinizi artıracak mı? Klasik, değerini koruyan, indirimli ve mutlaka satın alınması gereken gibi kelimelerin esiri olmak yerine, öze dönüp düşünmek daha iyidir. Eğer gerçekten ihtiyacınız varsa, işte o zaman mantıklıdır.
‘Ertelenmiş tatmin’ terimi, Amerikalı psikolog Walter Mischel'in 1960'ta yaptığı ‘Marshmallow deneyi’nden gelir. Mischel bu deneyde çocuklara bir marshmallow verdi ve marshmallow’u 15 dakika içinde yemezlerse bir tane daha alabileceklerini söyledi. Bu deney, alışverişe uyarlandığında, maddi arzuların cazibesine atıfta bulunur. Parmaklarınızı hareket ettirerek saniyeler içinde alışveriş yapabildiğiniz modern toplumda, dürtüsel satın alma geçici mutluluk getirebilir. Ancak yenilik etkisi geçince, genellikle ürünleri yalnızca birkaç kez kullandığınızı ve onları atmanın da üzücü olduğunu fark edersiniz, bu nedenle evde biriken ıvır zıvırlardan biri haline gelirler. Belki bir dahaki sefere alışveriş sepetini iki gün daha bekletmeyi veya ödeme yapıp yapmamaya karar vermeden önce 30 dakika daha beklemeyi deneyebilir ve beyninizin gerçekten ‘satın almak zorunda olup olmadığınızı’ sakin bir şekilde düşünmesine yardımcı olabilirsiniz.