Dünya tarihinde hiç yaşanmamış bir süreçten geçiyoruz. Doğum ve annelik konularını bu durumdan ayrı tutamayız. Ben kendi adıma 2 buçuk senedir tamamen doğum konusu üzerine odaklanmış şekilde çalışıyorum. 1 sene önce “Doğum” kitabını yazdım ve bununla başlayan bir yolculuk oldu. Sonra birtakım eğitimler düzenlemeye başladım. Hem kurumlarla, hem topluluklarla. Oralarda paylaşmaya çalıştığım şey, bu yeni yaşam stilimiz – yeni diyorum çünkü çok da eskiye dayanmıyor bu kentsel yaşam geçmişimiz – ve burada kadınların yaşadığı bazı sorunlara dikkat çekmek ve çözüme de beraber gitmeye çalışmak. Bu yolculuk devam ediyor. Bu yolculukta benim gibi bu konuya gönül vermiş insanlarla tanıştım. Bu konuda yalnız olmadığımı, doğum gönüllüleri olduğunu anladım. Bunu meslek olarak seçenler var mesela doktorlar, ebeler, doulalar; bir de bu konuda ses getirmeye çalışan insanlar var, hem dünyada hem Türkiye’de. Şimdi artık bu konuyu online platforma taşımaya çalışıyorum. Benim anlattığım konular dünyada çoktandır konuşulan, uygulanmaya da başlanmış olan konular.
Benim kitapta da en çok bahsettiğim konu, aslında bilinmeyenden korkuyoruz. Bilmediğimiz, daha önceden yaşamadığımız bir deneyim olduğu için korkuyoruz. Ama artık birçok şeyi daha iyi biliyoruz. Doğumla ilgili zaten yapılması gereken konuları bir kenara koyarsak, COVID ve doğum ile ilgili birçok şeyi daha iyi biliyoruz. İstanbul Doğum Akademisi’nden 2 doktor, Hakan Bey ve Selçuk Bey bu konuda güzel açıklamalar yaptılar ve sitelerinde sık sık paylaşım yapıyorlar. Doğuma tek başınıza mı giriyorsunuz? Yanınızda biri olabilir mi? Covid’li bir anneyseniz nasıl davranmanız lazım? Çocuğa da geçer mi? Bu gibi endişelerin artık yanıtları var. Bir ara yoktu. O ara sanıyorum korkunun daha yoğun olduğu bir zamandı. Şimdi nispeten biraz daha rahatız. Ama tabii yine de anne adayları için şu günün kolay şartlar olduğunu düşünmüyorum.
Çok iyi anlıyorum bu duyguyu. Çocuklar çocuklarla olmak istiyorlar. Ya da çocuk gibi oynayacak kişilerle birlikte olmak istiyorlar. Mesela benim kızım Arven bir dinozor delisi, bu 2 buçuk yıldır devam ediyor. Ben de dinozorla oynamayı çok sevmekle birlikte bir noktadan sonra başka bir şey yapıyor olmak isteyebiliyorum. O durumda da hakikaten takviye kuvvetlerine ihtiyaç oluyor. Bence bu gibi zamanlarda geleneksel aile yapımızın çok faydası oluyor. Teyze, dayı, amca, yenge, kuzen kim varsa, bu dönemlerde çocuklara destek olabilmek için seferber olması gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak var bu dayanışma bizim kültürümüzde. Yalnız baba ve annenin olduğu ailelerde iş bölümü yapmak çok önemli. Tek başına olan annelerde de hakikaten bu döneme girmeden önce bir kreatif materyal hazırlanmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir rutin oluşturup, tıpkı okula gidiyormuş gibi yemeği, aktiviteleri hazırlamak… Yemekten sonra biz resim yaparız mesela, ondan sonra bir süre kitap okuruz, daha sonra varsa bahçede ya da olduğumuz yerde biraz hareket ederiz. Öğlen yemeği, sonrasında bir şeyler izlemek, mini belgeseller var çocuklar için mesela, ya da çizgi film. Merak ettikleri konu üzerinde bir şeyler izlenebilir. Arven, dünya nasıl kuruldu? Bunu merak ediyor mesela. Ya da “ilk ağaç neymiş”? bana bu soruyu sordu geçen gün. Bunun gibi izleyebilecekleri materyaller bulmak. Tabii annenin bir 10-15 dk. da kendine vakit ayırabilmesi, nefes alabileceği ve yeniden hizalanabileceği bir alan yaratması çok önemli. Mesela bana yüz bakımı yapmak çok iyi geliyor. Yatma saatini asla geciktirmemek ve çocuğun bir şeyler izleme oranını çok yüksek tutmamak da bence en önemli şeylerden biri. Yani aslında tıpkı okul varmış gibi bir sistem kurmak bu dönemde çok yardımcı olabilir.
Benim doğum konusuna bu kadar kafayı takmamdaki en büyük sebeplerden biri; o kadar dünyadaki tüm kadınları benzer duyguların içinde barındırabilen bir konu ki doğum… Seneler önce doğum yapmış bir kadın da, seneler sonra doğum yapacak bir kadın da, Afrika’daki bir kadın da, Türkiye’deki bir kadın da aşağı yukarı aynı cümleleri söyleyerek doğumun öncesini ve sonrasını ifade ediyor. Böyle bir deneyimi başka nerede bulursunuz? Doğum öncesi korkusuyla ilgili, ya sonradan korku gelirse düşüncesi benim de kafamdakilerdendi. Buradaki duygu olan korku, 6 temel duygudan biri. Bu duygunun hep köküne inmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Doğuma hazırlık süreci, annenin kendi içinde bazı duygulardan geçmesinin çok doğal olduğu bir süreç. Ben hatta o 9 ay 10 günün harika hesaplanmış bir süreç olduğunu ve anneyi anne olmaya hazırladığını düşünüyorum. Bu dönem, korkuları biraz incelemek, içinden geçmek, bazılarını geride bırakmak... Bunları anlayabilmemiz için varlar diye düşünüyorum. Korku duygusuyla ne yapacağımız konusu var: yani kaçacak mıyız, içinde mi kalacağız? Bu bizim vücudumuzun çalışma sistemiyle alakalı bir şey. İkisi de doğru olabilir. Ancak doğal doğum, natürel doğum, vajinal doğum, hangisini demek istiyorsanız… Türkiye’de normal doğum deyince “sezaryen de normal” gibi biri algı çıkıyor ortaya. Fakat doğumun natürel olanı vajinal doğum olduğundan ben doğal doğum diyorum. Sezaryen bir acil durum operasyonu. Normal doğumu hedefleyen, hedeflemekle beraber her duruma da açık olan bir halde olursak, her şey olabilir – bebek erken gelmeye karar verebilir, geç gelmeye karar verebilir, o anki bir komplikasyon çıkabilir… Azim ve arzumuzu normal doğuma yönlendirebilirsek, o zaman o duygunun yani körkuyunun içinde kalmanın da bir yeri var. Yani ne kadar kalabilirsin o duygunun içinde ve ne kadar tutabilirsin o alanı. Orada kaldığın ve o duygunun içinde bile güvenli olduğunu ve bütün bu yolculukta da güvende olduğunu hissedebileceğin bir yer olarak deneyimlemeye davet ediyorum.
Burada birisi doğumla ilgili “çok korkuyorum” dediğinde, şuna bakmak gerek: Bu korku bana nereden geldi? Doğumla ilgili bilgiyi ben nereden biliyorum? Hiç deneyimlemedim çünkü daha önce. “Çok” diyorsak demek ki bir yükleme var bununla ilgili bedende. Ben bu duyguyu nereden aldım? Bana acaba birtakım doğum hikayeleri mi aktarıldı? Yan komşum “ah nasıl da zor doğurdum” diye bana anlattı mı mesela? Ya da acaba bazı filmlerde çok zor doğum sahneleri mi gördüm? Ben mesela bir filmde gördüğüm hastaneye yetişememe sahnesinden çok etkilenmiştim. Bu benim için en kötü doğum hikayesiydi. “Ya yetişemezsem”. Zekeriyaköy’de oturuyordum o zaman, doğum yapmak istediğim hastaneye biraz uzaktı. Ve kar yağıyordu o sene. Sırf bu “ya yetişemezsem” korkusundan dolayı doğumu başlatamayabilir kadın zihni. Benim korkum yetişememekle ilgiliydi. Ne yaptım? Doğum yapmak istediğim hastanelerin hepsini ziyaret ettim. Sonra 1’e indirdim. Belirsizliklerin hepsini belirlilik haline getirdim. Doktorumu, yedek doktorumu, ebemi, o mesafeyi ne kadar zamanda gidebileceğimi, kar yağarsa ebemin eve gelip gelemeyeceğini vs. gibi tüm faktörleri belirgin hale getirdim. Her zaman da böyle değilimdir hayatta. Her konuyu bu kadar didik didik edip araştırmam, ama bu konu benim için çok önemli bir konuydu. Bunun dışında, meditasyon, nefes ve olumlama çalışmaları yaptım. Nefes ve meditasyonla sakinlediğim zamanlarda o düşüncenin tersini söyledim kendime. “Yetişiyorum, her şey yolunda gidiyor” gibi. Yani eğer duyguyu ve düşünceyi bulabilirsek, karşılığında rahatlatmanın da yöntemini bulabiliriz.
Anlıyorum endişeyi. Buna TTT deniyor, ten tene temas. Dünyada en çok önemsenen konulardan biri artık bu. Eğer olur da anne o sırada müsait olmazsa, diyelim ki sezaryen doğum oldu ve annenin başka bir yere alınması gerekti, kötü bir senaryoyu anlatıyorum, o durumda mesela babanın tenine verilecek şekilde yapılıyor ten tene temas. En önemli konulardan biri olduğunu düşünüyorum. Daha kordon kesilmeden çocuğun göğse konması çok önemli. Videolar var bu konuda. Çocuk karna konuyor ve doğar doğmaz sütün kokusunu alarak memeye doğru tırmanıp emmeye başlıyor. Yani aslında bu kadar mükemmel bir sistemden bahsediyoruz. Bu konuda doğum tercihlerimiz dediğimiz bir çalışma yapabiliriz. Eğer bir ebe veya doula ile çalışma şansımız olduysa onu da içine alarak doğum tercihlerimizin olduğu bir liste yapalım. Listeye girebilecek bir konu bu ten tene temas konusu. Bu listeyi doğum doktoru, çocuk doktoru, ebe, doula, kiminle çalışacaksanız onlarla paylaşın. Bunlara sadık kalınmasını istemeniz ve bu konuyu doğum öncesinde ele almanız çok önemli. Ben bunu yaptım ve ekibim de beni çok destekledi. Onlarla aynı seviyede gidiyor olmak çok değerli çünkü doğum sırasında “şunu da bir anlatayım” demek çok zor. Sizi destekleyecek olan bir kişinin, eşiniz, anneniz veya kimi yanınızda istiyorsanız onun da bunlara hakim olması önemli. TTT konusuna dönecek olursak, Türkiye’de en çok dikkat edilmeye başlanan konulardan birisi. 2 saat çocuk dünyasında çok uzun bir süre. 2 saat boyunca ana kaynaktan uzak kalmak, güvensiz ortam demek. Dolayısıyla doğar doğmaz göğse konulması çok değerli.
Tüm bilgiler çok değerliydi. Eminim dinleyiciler için de birçok soruya yanıt oldu. Çok teşekkür ederiz.
Rica ederim! Görüşmek üzere.
Mutlaka okuyun: Corona döneminde hamilelik ve doğum