YAŞAM - HABER

Ünlü şef Jale Balcı, deprem bölgesindeki yerel üreticiyi tek bir çatı altında topladı

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen deprem felaketinden sağ çıkabilenler şu an hayatlarını yeniden yoluna koyabilmek için savaş veriyor. Deprem bölgesinde faaliyet gösteren yerel ürün üreticileri ve bunların satışlarını yapan firma sahipleri de yaralarını sararak işlerine devam etmeye çalışıyorlar. Bu konuda en büyük desteklerden birini de, kendisi de Hataylı olan ünlü şef ve yemek yazarı Jale Balcı’dan görüyorlar. Balcı, Instagram’da açtığı @bastacı _yerel_ureticimiz isimli hesapta deprem bölgesinden yerel üretici ve firmaları tüketicilerle buluşturuyor. Sayfada yer alan her bir paylaşımda bir yerel üretici ve işletmeci tanıtılırken, hesap isimleri ve telefon numaraları da tüketiciyle paylaşılıyor… Jale Balcı ile @bastacı _yerel_ureticimiz platformunu konuştuk…

profil
BT Ekip
20.03.2023
Ünlü şef Jale Balcı, deprem bölgesindeki yerel üreticiyi tek bir çatı altında topladı

Evet, ben doğma büyüme Hataylıyım ve tüm ailem, sülalem hala Hatay’daydı. Ben, İstanbul’a üniversite için gelmiştim. Maalesef depremde ailemizden altı kişiyi kaybettik ve üç tane de evimiz gitti. Kız kardeşlerimi İstanbul’a yanıma aldım, şu an benimle birlikteler. Kuru şampuan, sıvı-katı sabun, lif gibi doğal ürünler ürettiğimiz fabrikamızı da depremde kaybettik. Kardeşlerimin hepsi bu fabrika için çalışıyordu. İstanbul’a gelince, eş dostun halini görünce bu işe dalmak bizim için kaçınılmaz oldu. Kız kardeşim Aliye, fabrikanın tüm operasyon işlerini yapıyordu, ona ‘Hemen başlayalım bu işe’ dedim ve ilk etapta yaklaşık 129 tane firmayı aradık.


Kahramanmaraş’tan, Diyarbakır’dan, Malatya’dan, yani deprem bölgesindeki çoğu yerden üretici ve işletmeci var. Zaten ben projeyi Instagram’da paylaştıktan sonra takipçilerim de alışveriş yaptıkları yerleri benimle paylaştılar ve biz bir harita, liste çıkardık. Listede tek tek firma ismi, üretici ismi, üretici iletişim bilgileri, ürünlerine yer verdik, ürünlerin paketli mi, paketsiz mi olduğunu tek tek belirledik. Şu an çok şükür güzel gidiyor, güzel destek görüyor. Şimdiki hedeflerimiz; zincir büyük marketler, büyük oteller ve restoranlar.

Aslında yer vermediklerimiz de var çünkü tam emin olmadıklarımızı koymuyoruz. Biz Antakyalı olduğumuz için, kız kardeşim de birçok kişiyi tanıdığı için iyi araştırma ve eleme yapabiliyoruz. Beş tane firma bulduk böyle. Mesela biri; Ankara’da, çok eskiden ürün almış Hatay’dan, şimdi kendi web sitesinde ismini değiştirerek başına Hatay eklemiş. Sırf bu desteklerden yararlanarak satış yapabilsin diye… Ama şu an Hatay’da ya da herhangi bir deprem bölgesinde yaşayamadığın için ailenle birlikte başka bir şehre gitmişsindir ve memleketinde depon vardır, başına birini koymuşsundur; bu olabilir tabii. Yani emin olmadıklarımızı listeye koymuyoruz.


Hem de çok… Ve gönülleri o kadar zengin ki… Mesela Arsuz’dan limon üreticisi, Nermin Hanım adında bir kadın üreticimizi paylaştık. O kadar kibar biri ki… Sanki çadırda kalmıyor, çok zor durumda değilmiş gibi o kadar naif ve kibar konuşuyor ki… Kendisini hem sayfada paylaştık, hem de büyük marketlerin limonlardan almasını sağladık. Sonra ben de kendim için iki kasa limon istedim, eşe dosta, komşuya dağıtırım diye. Ve kendisinden hesap numarası istedim ama vermek istemedi ve ‘Siz paylaştıktan sonra o kadar çok sipariş aldım ki, sizden para alamam’ dedi. Ama tabii ben sipariş veren arkadaşlarımdan alıp hesabını yollayacağım parayı. O kadar sahipsiz kaldılar ki, şu an kendilerine kim el uzatırsa minnettar oluyorlar.

Var, evet. Biz Antakyalılar çok inatçıyızdır. Öyle kolay kolay memleketimizi bırakmayız, Allah’ın izniyle de bırakmayacağız. Biz ilk etapta tarımı orada tutarsak göçü engelleyebiliriz dedik. Birincisi bu. İkincisi; bizim onlara destek olduğumuzu görürlerse -tabii bu desteğin gelecek sene de devam etmesi lazım- onlar şu anda hissettikleri çaresizliği ve yalnızlığı hissetmezler. Şu an büyük bir dayanışma var, bu bir gerçek ama sistem ve koordinasyon yok. Biz bu sistem ve koordinasyonu sağlamaya ve göstermeye çalışıyoruz.


Birincisi insan gücü, ikincisi temiz su… Hem hayvanlarına, hem toprağa temiz su veremiyorlar. Yer yerinden oynadığı için suya bir sürü şey karıştı; asbest karıştı, lağım suları karıştı… Ayrıca tohum yok, hayvanlara yem yok, fide yok. Aslında bütün büyük ve küçük baş hayvanlar devlette kayıtlıymış. Devletin hayvanlar için yem desteği vermesi gerekiyor. Hayvan süt verecek, adam o sütten peynir yapacak, yoğurt yapacak… Çoğu yapamıyor tabii. Bir de sebze meyve ekim zamanı şimdi. Devamlı mesaj atıyorlar, ‘Mart’ı kaçırmak istemiyoruz, ne olur bize biraz tohum yollayın’ diyorlar. Biz de elimizden geleni yapıyoruz ama bizim de imkanlarımız kısıtlı sonuçta.

İnsanların çoğu Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya’ya taşındı. Açıkçası insanlar olacaklara çok güvenemedikleri için ne olur bilemiyorum. Belki abuk sabuk evler verilecek, belki kendi mahallelerinden komşularıyla bir arada olamayacaklar… Biliyorsunuz demografik yapısı çok karışıktır Antakya’nın; insanlar kendilerinden kişilerle birlikte otururlar koloni halinde. Dolayısıyla eğer onlara farklı yerlerde, alakasız bölgelerde ev yaptırıp farklı yerlere taşınmalarını isterlerse; onlar da geri dönmeyebilirler. Sonuçta 20 yıllık, 40 yıllık komşularından ayrı düşerse insanlar dönmek istemezler tabii. Şu an insanlar geçimlerini devam ettirebilmek için, gitmek zorunda kaldıkları şehirlerde bir şeyler yapmaya, kendilerine yer edinmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla gittikleri yerlerde bir-iki yıl deneyecekler. Ama yapamazlar. Biz Antakyalılar yemek beğenmeyiz, katıklı ekmeklerimizi yapacak fırıncı isteriz, tepsi ekmekçi yok, lezzetli etlerimiz yok… Dolayısıyla bir-iki yıl deneyecekler ve sonra bir bakacaklar. Eğer Antakya’da her şey yolundaysa mutlaka geri dönerler. Gençleri bilemiyorum ama özellikle büyükler geri dönerler. Kültürel değerlerimiz aynı şekilde kalırsa hemen herkesin döneceğini düşünüyorum ama dediğim gibi demografik yapıyı bozacak şeyler olursa, o zaman hoş olmayabilir.


Var, evet. Büyük şehirlerdeki AVM’lerle görüşüyorum bu konuda. Antakya’nın gastronomisi yaşamaya devam edebilsin diye Antakya’nın gastronomi mekanlarının sahiplerine iki yıl ücretsiz yer temin edecekler. Bunun görüşmelerine devam ediyoruz şu an.

Mesela ürünlerini nerede depoladıklarını sorabilirler. Acaba enkaz altından mı çıkardılar? Çünkü eğer öyleyse asbest tehlikesi söz konusu olabilir. Ürünler kapalı kutularda değilse, enkazdan çıkarıp tekrar ambalaja soktularsa tehlikeli. Zaten domates, biber salçası, nar ekşisi geçtiğimiz sezondan. Eğer iyi şişelenmişse, bir kapak altındaysa hiçbir sorun olmaz. Ama eğer açıktaysa, hiç paketlenmemişse; o zaman nerede saklandığını mutlaka kontrol etsinler. ‘Deponuz nerede, enkaz altında kaldı mı?’ diye sormakta fayda var. Ürünlerin enkaz altında kalıp kalmadığını, asbeste maruz kalıp kalmadığını mutlaka sormak gerekiyor. Bölgede elektrikler gittiği için süt ürünleri konusunda da dikkatli olunmalı. Sipariş verdiğiniz peynir ya da yoğurtta bozulma, küflenme var mı, tadı asetonlu gibi mi diye iyice bakmak lazım. Salça sulandıysa, zeytinin tadı asitli gibiyse, kokusu kötüyse kesinlikle tüketilmemeli. Birine iyilik yaparken sağlığımızdan da olmayalım tabii.


Önceki ve Sonraki
Haberler