Dummy, yıllar geçse de asla eskimeyen bir albüm. Trip Hop türünü şekillendiren ve bu türü popüler hale getiren Dummy her şarkısında bizi Beth Gibbons’un buğulu sesiyle bizi karanlık ve melankolik bir yolculuğa çıkartıyor. Kendi adıma albümde öne çıkan parçalar ise Roads, It Could Be Sweet ve It’s A Fire.
1957 yılında yayımlanan Alone, nostalji severler için biçilmiş kaftan. Bu albümde Judy Garland’a orkestrasıyla birlikte Gordon Jenkins eşlik ediyor. Alone, yalnızlık ve hüzün etrafında toplanan kırılgan ve yürek burkan baladlardan oluşan bir albüm. Bu özellikleriyle yağmurlu günlerde bir adım öne çıkan albümde kendi adıma öne çıkan parçalar ise Me And My Shadow, I Get Blues When It Rains ve Just A Memory.
Bon Iver, benim için her zaman en iyi “gönül yarası” anlatıcılarından bir tanesidir. Bu albüm dinleyicisini yatıştıran akustik tınılarıyla ve Bon Iver’ın içten vokaliyle doğanın imgelerini ve “gönül yarası”’nı tek bir potada eriterek ortaya müzikal bir ziyafet çıkartıyor. Albümde kendi adıma öne çıkan parçalar ise Skinny Love, Blindsided ve For Emma.
Londralı koreograf Adrienne Hart’ın çağdaş dans oyunu için bestelenen Music Falling From Trees 30 dakika boyunca bizleri melankoliye davet ediyor. Hart’ın oyunu Psikiyatri hastanesindeki bir adamın kendi kimliğini koruma çabasını anlatıyor. Broadreck’in besteleri piyano ve yaylılarla birleşince ortaya mükemmel bir iş çıkmış. Kendi adıma albümde öne çıkan parçalar ise Patient Observation ve Electroconvulsive Shock.
İzlandalı müzisyen Olafur Arnalds’ın doğumdan ölüme kadar olan yaşam yolculuğunu anlattığı Eulogy for Evolution listemin 1 numarasında. Yaylıları ve piyanolarıyla ortaya kusursuza yakın bir iş çıkaran Arnalds, albümünde post-rock elementlerini de kullanmaktan çekinmiyor. Kendi adıma albümde öne çıkan parçalar ise 0040, 1440 ve 3055.