Bazı ebeveynler, çocuklarının kendi duygularını ve düşüncelerini anlayamayacağına inanır. Bu inanç, iletişimi sınırlayarak çocuğun duygusal gelişimini olumsuz etkileyebilir.
Ebeveynlerin otoriter yaklaşımı, çocuğun kendini ifade etme yetisini ve özgüvenini zayıflatabilir. Bu inanç, çocuğun sorgulama yetisini körelterek, ilerleyen yaşlarda sosyal ilişkilerde zorlanmasına neden olabilir.
Ebeveynler, çocuklarının başarılarını kendi ebeveynlik becerileriyle doğrudan ilişkilendirebilir. Bu durum hem ebeveyn hem de çocuk üzerinde baskı yaratır ve çocuğun kendini yetersiz hissetmesine yol açabilir.
Aşırı korumacı ebeveynlik, çocuğun bağımsızlık kazanmasını ve problem çözme becerilerini geliştirmesini engelleyebilir. Sürekli koruma altında büyüyen çocuklar, yetişkin hayatlarında sorumluluk almakta zorlanabilir.
Anne-baba ve çocuk ilişkilerinde olumsuz inançları fark etmek ve bunları değiştirmek, sağlıklı ve güvene dayalı bir bağ kurmayı kolaylaştırır. Çocuklara birey olarak değer vermek, onları anlamaya çalışmak ve özgür bir gelişim ortamı sunmak, mutlu ve başarılı bireyler yetiştirmenin en önemli adımlarıdır.
Ebeveynler olarak çocuk yetiştirirken farkında olmadan bazı olumsuz inançlara sahip olabiliriz. ‘Disiplin sert olmalıdır’, ‘Babalar sadece otorite figürüdür’, ‘Çocuk sevgiyle şımartılır’ gibi yanlış inanışlar, çocukların duygusal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bu tür inançları aşmak için öncelikle ebeveynlerin kendi bakış açılarını sorgulamaları ve çocuk gelişimiyle ilgili bilimsel ve sağlıklı bilgiler edinmeleri gerekir. Açık iletişim, empati ve bilinçli ebeveynlik bu süreçte en büyük yardımcılarımız olacaktır.
Toplumda yaygın olarak babaların otorite figürü olması gerektiği düşünülür. Ancak bu inanç, ebeveynlikte dengeyi bozar ve çocuğun duygusal ihtiyaçlarını göz ardı edebilir. Babaların sadece disiplin sağlayıcı, sert bir otorite olmaları gerekmez. Aksine, babalar da çocuklarına sevgi ve destek vererek, duygusal bağ kurarak daha sağlıklı ilişkiler inşa edebilirler.
Babalar, çocuklarına güvenli bir ortam sağlamalı ve onların duygu dünyasına daha yakın olmalıdır. Bir baba, çocuğuna sadece ‘kurallar koyan’ değil, aynı zamanda ‘dinleyen’ ve ‘anlayan’ bir figür olmalıdır. Disiplinin sadece babaya ait olmasından çok, ebeveynler arasında bir iş birliği ve eşit sorumluluk paylaşımı gereklidir. Annenin ve babanın birbirini tamamlayan rolleri, çocukların gelişiminde daha sağlıklı bir denge sağlar.
Babaların daha aktif bir şekilde çocuklarıyla vakit geçirmesi, oyunlara katılması, duygusal destek sağlaması, çocuklarının güven duygusunu artırır. Bu, çocukların ilerleyen yaşlarda da sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri için kritik bir temel oluşturur.
Anne ve baba rollerinde annelerin çocuklarıyla daha fazla zaman harcaması gerektiği ve onlarla sürekli ilgilenmesi gerektiği gibi bir inanç, ebeveynlikteki eşitliği zedeler ve hem annelerin hem de çocukların duygusal ihtiyaçlarını olumsuz etkileyebilir. Bu tür bir yaklaşım, özellikle anneleri sadece bakım veren figürlere indirgerken, babaların sorumluluklarını küçümseyebilir.
Çocuklarla sürekli ilgilenmek elbette önemlidir, ancak bu ilgilinin kalitesi, süreklilikten çok daha önemlidir. Annelerin çocuklarına duyduğu sevgi ve ilgi sadece fiziksel varlıkla değil, aynı zamanda duygusal varlıkla da gösterilmelidir. Ebeveynlik görevleri, her iki ebeveyne de eşit olarak dağıtılmalıdır.
Çocuklar, yalnızca annelerinden değil, babalarından da ilgi ve sevgi beklerler. Anne ve babaların birlikte hareket etmeleri, hem çocuklarıyla güçlü bağlar kurmalarını sağlar hem de aile içindeki rol paylaşımını dengeleyerek daha sağlıklı bir ortam oluşturur.
Annelerin çocuğa bakım verirken, kendi kişisel ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmaları, bu sürecin sürdürülebilir olmasını sağlar. Ebeveynlik, anne ve babanın birlikte kuracağı bir iş birliğidir. Böylece, çocuk her iki ebeveyninden de dengeli ve sağlıklı bir sevgi alır.