Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Üyesi (AID) Doç. Dr. Murat Cansever, kış aylarında artan viral enfeksiyonlar ve hava kirliliği astım ve alerjik nezle gibi hastalığı olan çocuklar için büyük risk taşıdığını söyleyip sözlerine şöyle devam ediyor: “Kış aylarında tüm dünyada artan viral enfeksiyonlar, alerjik hastalıkları tetikleyerek görülme sıklığını artırıyor. Enfeksiyonlar dışında, ev içi alerjenler ve artan hava kirliliği de solunum yolu mukozasını bozarak alerjik semptomları ve astım ataklarını tetiklediği için bu mevsimde daha dikkatli olunmalı.”
Kış mevsimiyle birlikte ortaya çıkan alerjik yakınmaların birçok nedeni var kuşkusuz. Artan hava kirliliği, kapalı alan kullanımının artışı ve doğal olarak ev içi alerjenlere daha fazla maruz kalınması, gribal enfeksiyonların artması gibi birçok neden kış alerjilerinin en büyük tetikleyicileri arasında gösteriliyor.
“Kış alerjilerinin çoğunluğu iç ortamlardadır. İnsanlar özellikle yeterli havalandırma yapılmayan iç ortamlarda daha fazla süre vakit geçirdikleri için kış alerjilerine bağlı semptomlarla karşılaşmaları daha yüksektir. Kış alerjilerinin en sık nedenleri ev tozları, ev tozu akarları, küf sporları, böcek dışkıları ve kabuklarıdır. Soğuk hava ve nem ile özellikle ev içi atmosferinde solunan havadaki artan küf, ev tozu akarı gibi alerjenler, iç ortam ısısını ve neminin artmasını çok sever ve hızla çoğalırlar. Buna bağlı olarak kişide hem cilt hem de solunum yolu alerjileri gelişebilir. Kış aylarında atmosferin hava ısısının ciddi azalması ile birlikte soğuk havaya temas sonrası ciltte halk arasında kurdeşen olarak bilinen ürtiker şeklinde cilt alerjisi gelişir. Ayrıca astım ve alerjik nezle olan hastaların; soğuk havanın solunum yolunu olumsuz etkileyip hasar oluşturması sonrası bu hastalıklara bağlı semptomları artabilir” diyen Doç. Dr. Murat Cansever, dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı…
Kış aylarında artan viral enfeksiyonlar ve hava kirliliğinin astım, alerjik nezle gibi alerjik hastalığı olan çocuklar için risk faktörü oluşturduğunu da söyleyen Cansever, “Kış aylarında tüm dünyada bu viral enfeksiyonlar çok sık görülür. Hızla bulaşıcı özelliği olan bu enfeksiyonlar alerjik hastalıkların semptomlarını artırabilir. Enfeksiyonlar dışında, ev içi alerjenler, artan hava kirliliği solunum yolu mukozasını bozarak alerji semptomlarını ve astım ataklarını tetikleyebilir” diye konuştu. Tüm bu durumların kişinin günlük sosyal yaşamında, iş hayatında ve çocuk hastalarda okul serüveninde ciddi şekilde yaşam kalitesini bozduğuna dikkat çeken Cansever, bu atakların iş gücü kaybı, çocuklarda eğitim aksaması, okul başarısında düşme gibi zorlukları da beraberinde getirdiğini belirtti.
Kışın sıklıkla görülen soğuk alerjisinin nadir de olsa anafilaksiye yol açarak yaşamı tehdit edebileceğini söyleyen Doç. Dr. Cansever, sözlerine şöyle devam etti: “Daha önce yaşanmış anafilaksi öyküsü olan hastalarda epinefrin hazır enjektör bulundurulması ve bu enjektörün doğru kullanımının çok iyi bilinmesi gereklidir. Bununla birlikte nadir de olsa anafilaksi gibi hayatı tehdit eden olayları en aza indirmenin yolu soğuk alerjisi olan bireylerin soğuktan ve soğuk sudan uzak durmasıdır. Soğuk alerjisi olan bireylerin kış aylarında kalın giyinmesi ve soğuğa maruz kalınan süreyi azaltması gerekmektedir.”
Soğuk alerjileri kışın sık görülen gribal enfeksiyonlarla benzer semptomlar da gösterebiliyor. Doç. Dr. Murat Cansever, bunları birbirinden ayırt etmenin yollarını şöyle anlatıyor: “Kış alerjileri semptomları ve soğuk algınlığı semptomları birbirine çok benzerdir ve ayırt etmek zordur. Alerji herhangi bir yaşta gelişebileceği gibi yıllarca semptom olmaksızın aynı evde aynı maddelerle alerji olmadan yaşamak söz konusu olabilir. Daha önce hiç alerjisi olmayan bir bireyin tüm semptomlarını mutlak soğuk algınlığına bağlamak yanlıştır. Bireyde yeni gelişmiş olabilecek alerjiler asla unutulmamalıdır. Bu iki klinik durumu ayırt ederken; semptomların birkaç haftadan uzun sürmesi daha çok alerji lehine bir durumdur, aniden ortaya çıkan semptomlar daha önceden alerjisi olmayan bireylerde sıklıkla soğuk algınlığı ile ilgilidir. Ayrıca soğuk algınlığında ateş eşlik edebilirken, alerjik hastalıklarda ateş olmaz. Soğuk algınlığında olan ağrı ve vücut kırgınlığı, alerjik hastalıklarda tipik olarak görülmez. Soğuk algınlığı olan hastalarda boğaz ağrısı daha sık eşlik ederken alerjik hastalıklarda daha nadir görülmektedir.”
Kış aylarında görülme sıklığı artan grip, nezle, farenjit gibi viral solunum yolu enfeksiyonlarının özellikle astım hastalarını olumsuz etkileyip astım kontrolünü bozabileceğini de söyleyen Cansever, şöyle devam etti: “Bu nedenle astım ve alerjik nezle hastalarında kışın olumsuz etkilenmeyi azaltmak amaçlı uygun mevsimde grip aşısı yapılması faydalı olacaktır. Bu aşının yapılmasının en azından influenza virüslerine bağlı gelişen astım ataklarını önleyebileceği bilinmektedir.”
Çocuklarda maske kullanımı konusunda aklında soru işaretleri bulunan aileler için de önemli bilgiler veren Cansever, “Maske 2 yaşın üzerinde özel sağlık sorunu olmayan çocuklarda kullanılabilir. Solunum yolları küçük olması nedeniyle nefes almakta oluşabilecek güçlük nedeniyle 2 yaş altı çocuklarda maske takılmaması önerilir. Maske seçiminde yüze tam oturan, burnu ve ağzı tam kapatan TSE onaylı ürünler tercih edilmelidir. Bu ürünlerin alerji riski düşük, lateks, paraben, naylon gibi maddeler içermeyen özellikte olması önemlidir” dedi. Maske takmanın astımı tetiklediğini gösteren bilimsel çalışma olmadığının da altını çizen Doç. Dr. Murat Cansever, şunları ekledi: “Şu ana kadar yapılan bilimsel çalışmalar astım atağında olmayan, astım semptomları kontrol altında olan hastalarda maske kullanımının herhangi bir sorun oluşturmadığını ve astımı tetiklemediğini gösterdi. Ancak bez maske kullanımında, maskenin parfümlü deterjan veya yumuşatıcı ile yıkanması sonucu astım hastalığı tetiklenebilir.”