Linsay Lohan son günlerde muhteşem görünüyor; cildi her zamankinden çok daha sağlıklı, canlı, parlak; görünüşü abartıdan uzak, doğal ve kesinlikle ışıltılı. Yaşı resmen 10 yıl geriye alınmış gibi! Amerikalı estetik doktorları tartışıyor; “Radikal bir şekilde çok daya iyi görünüyor, ancak yüzünde asla abartılı bir işlem de yok” diyorlar. Hatta “Muhteşem görünüyor ve gençliğindeki güzel ve hoş olan her şey geri gelmiş” diyenler var. Christina Aguilera ise abartılı ve dikkat çeken eski görüntüsünden çok uzakta; artık ifadesi çok daha yumuşak. Kylie Jenner da sadeleşen isimlerden biri. Estetikleriyle adından söz ettiren Jenner, son zamanlarda dolgularını azaltmasıyla gündemde. Sadece o da değil, Pamela Anderson son birkaç yıldır makyajsız çok daha harika hissettiğini anlatıyor ve en özel davetlere, televizyon programlarına bile makyajsız katılıyor. Drew Barrymore, Gwyneth Paltrow da onu gönülden destekliyor ve sağlıkla ışıldayan bir cildi, yapay ifadeye tercih ediyorlar.
İşte bu da Clean Girl akımının resmen başladığını gösteriyor. Abartılı dolgun dudaklara, elmacık kemiklerine, yapay ifadelere ve dramatik değişimlere yer olmayan bu akımda, insanların sizdeki değişimi fark ettiği, ancak cildinize tam olarak ne yaptırdığınızı anlayamadığı uygulamalar ön plana çıkıyor. Cilt yatırımı artık dolgulara değil; PRP, mezoterapi, altın iğne, biyostimülan dolgular, lazerler ya da ozon terapi ve NAD takviyesi gibi cilt kalitesini artıran uygulamalara yapılıyor.
Yüz hatlarının tamamen korunduğu, tek tip ve yapay görünümden uzak; kendi formunun en iyi versiyonuna dönmek isteyenlerin beklentilerini karşılayan bu uygulamalar sayesinde; ağır makyaja ihtiyaç duymadan, cildi sadece nemlendirip bir allık ve maskarayla çok iyi görünmek mümkün.
Clean Girl akımıyla paralel olarak medikal estetik dünyasında da artık reverse-aging, rejeneratif estetik gibi yeni kavramların konuşulduğunu söyleyen Medikal Estetik ve Antiaging Uzmanı Dr. Abdurrahman Efem, şunları söylüyor: “Reverse-aging, yaşlanma karşıtı bir hareket olarak, yaşlanmayı tersine çevirmeye ve yaşlanmanın etkilerini azaltmaya odaklanmış bir yaklaşımken; rejeneratif estetik, hasar almış doku ve hücrelerin tekrar yenilenmesini, bu sayede cildin iyileşmesini hedefliyor. Bütünsel bir yaklaşıma ve doğallığa odaklanan bu kavramlar, beraberinde yeni nesil uygulamaları öne çıkarıyor. Özetle; artık yaşlanma karşıtı tedavilerde sadece kasları dondurmak, boşlukları doldurmak çok demode.”
Uzun yıllar Paris’te medikal estetik eğitimleri alan, klinik çalışmalar yapan ve ‘Yaşınız sırrımız olsun’ mottosuyla hareket eden Abdurrahman Efem, “Antiaging uygulaması yapalım derken, dolgularla son derece yapay bir görünüme dönüşen onlarca hasta gördükten sonra benim vizyonumun bu olmadığına karar verdim” diyor.
Ciddi yağ dokusu kaybı sonucu yüzünde hacim kaybı olan hastalar için hala çapraz bağlı hyalüronik asit bazlı dolgulardan faydalandıklarını anlatan Abdurrahman Efem, bu vakaların dışında ilk seçeneğin kesinlikle klasik dolgular olmadığını söylüyor.
Bunun yerine, yeni nesil biyostimülan dolgu, mezoterapi ve lazer ve altın iğne gibi uygulamaların tercih edildiğini anlatan Efem, özellikle biyostimülan dolguların son derece doğal ve kalıcı sonuçlar yarattığını söylüyor: “Biyostimülan dolgular en kısa tanımıyla ciltte yapıldığı yerde iyileştirme ve gençleşme başlatan yeni nesil, doğal bir uygulama. Cildin kendini toparlamasını istediğimiz birçok noktaya uygulanabilen bu dolgular, cilt altındaki bağ ve yağ dokusunun tamamını uyarıp yüzün şeklini ve formunu değiştirmeden dokuların hacmini belirginleştiriyor. Yağ ve bağ dokunuz güçlendikçe; zamanla volümünü kaybetmiş ve aşağı doğru sarkmaya başlamış cilt, tekrar toparlanıyor ve sıkılaşmaya başlıyor. Hem anında lifting, hem ciltte uzun vadeli bir yenilenme etkisi sağlanıyor ki, bu yenilenme uzun süre devam ediyor. Cilt altı dokuları güçlendirdiği için bu oluşan yenilenme çok daha uzun vadeli oluyor. Etkileri ortalama 18-24 aya kadar sürebiliyor. Bunu uyguladığımız zaman yüzünüz bambaşka bir şeye dönüşmüyor, aksine kendinizin en iyi versiyonuna ulaşıyorsunuz. Bu uygulamalardan sonra hastalar genellikle ‘Çok iyi dinlenmiş, harika görünüyorsun!’, ‘Sende bir güzellik var!’, ‘Yaşını hiç göstermiyorsun!’ gibi yorumlar aldıklarını söylüyorlar. O yüzden ben, yüzün formunu değiştirmek yerine; kişiye kendisini daha iyi, daha canlı, daha genç hissettirin uygulamaları çok seviyorum.”
Hyaluronik asit dolguların yarattığı olumsuz, demode sonuçlara alternatif olarak iki uygulama daha var: Bunlar Kalsiyum Hidroksiapatit ve Poli-L-Laktik Asit içerikli dolgular. Temel özellikleri, cilt altındaki hücre aktivitesini artırarak o bölgenin iyileşmesini hızlandırmak, kolajen, elastin, hiyalüronik asit salınımını aktive etmek, dolayısıyla cildi hem nemlendirmek hem sıkılaştırmak.
Kalsiyum Hidroksiapatit Dolgular: Kemik üzerine yoğunlaştırılmış formda yapıldığı zaman ciltte dolgu efekti veriyor. Kalsiyum içeren bu dolgunun sulandırılmış formu ise boyun, dekolte ve tüm yüzde ince kırışıklıklar, nem kaybı, hafif sarkmalar için kullanılıyor. Kalsiyum içerikli dolgu, uygulandığı bölgede fibroblastların uyarılmasını sağlayarak ciltte yeni ve güçlü kolajen üretilmesini destekliyor. Uygulamanın ardından etkisi ortalama bir ay sonra başlıyor. Ciltteki parlaklık, sıkılık ve pürüzsüzlük görünümü gün be gün ortaya çıkıyor. Bu etkiler ortalama 18-24 aya kadar devam ediyor.
Poli-L-Laktik Asit Dolgular: Bu uygulama ise diğer dermal dolgu türlerinden biraz daha farklı çalışıyor; yerleştirilen mikroküreler cildi uyararak fibroblastik aktiviteyi (kolajen sentezlemeden sorumlu hücreler) arttırıyor, bunun sonucu olarak da derinin kalınlığını ve derideki kolajen miktarı artıyor. Bu yeni nesil dolgular, cilt altında doğal olarak bulunan yağ dokunun tekrar eski formuna kavuşmasına yardımcı olmak için elimizi gerçekten güçlendiriyor. Bu maddeler çok iyi lifting yarattıkları için ciltte tam anlamıyla sıvı yüz germe etkisi sağlıyorlar.