Bu haftaya Aletha Solter haftası diyebilir miyiz? Hem kariyer, hem annelik yolculuğumda ‘İyi ki karşılaşmışım dediğim bir uzman ve yazar o!’ Bu hafta 1,3 ve 5 Ekim tarihlerinde İstanbul’da ebeveynlerle ve uzmanlarla buluşacak. Geçen gün Aletha’nın ‘Bebekler Neden Ağlar?’ seminerindeydim. Katılan/ katılamayan herkes için seminer notlarımı paylaşmak istiyorum. Söyledikleri o kadar kıymetli ki! Ne kadar kişiye ulaşırsa o kadar çoğalacak bu devrim niteliğindeki bilgiler. Ve dilerim böylece pek çok çocuğun ihmali önlenecek.
Öncelikle bu seminer Aletha’nın Bilinçli Bebek kitabındaki ‘Ağlama’ konusunu detaylıca anlattığı bölümün bir özetini içeriyordu. Ağlamanın ne denli doğal bir ihtiyaç olduğu, ağlamayı baskılamanın çocuk ruhsallığında ne denli kritik sonuçlar yaratabileceği, kitapta olduğu gibi seminerin de ana temasıydı.
Bebeğimiz ağladığında her birimizin kendimize özgü hisleri ve düşünceleri olur. Buradaki tepkilerimiz aslında kendi çocukluğumuzda gördüğümüz ebeveynlik tutumuyla da oldukça ilişkili. Bebeğimiz ağladığında ‘çaresiz’, ‘yetersiz’, ‘korkmuş’, ‘suçlu’, ‘reddedilmiş’, ‘kafası karışmış’ hissedebiliriz. Kendi çocukluğumuzda ağladığımızda ebeveynlerimizin bize nasıl bir tepki verdikleri, ebeveyn kimliğimizi de çok etkileyen bir unsur. Ebeveynimiz veya o çocukluğumuz gibi olmak veya olmamak için aktive olan bilinçdışının da etkisini göz ardı etmemek gerek.
Çocukları severek, onları kucakta taşıyarak, onlara eşlik ederek onları şımartmamız mümkün değil.
Bebek ağlamasının altında çeşitli sebepler yatar; fiziksel ihtiyaçlar, uyaran ihtiyacı veya fazlalığı, şefkat ihtiyacı, travmatik deneyimler ve günlük stres.
Ebeveynlerin yaptığı en büyük hata bebeklerin ağlama ihtiyaçlarını görmezden gelmek ve ağlamayı durdurmak için onların dikkatini dağıtmaktır. Oysa bir bebek tüm ihtiyaçları karşılanmış olmasına rağmen birikmiş gerilimini atmak için ağlamaya ihtiyaç duyar.
Bebeklerin birikmiş gerilimlerinin ve travmatik deneyimlerinin olması pek çok kişiye garip gelir. Lakin bebek yaşamı streslerle doludur. Bebeğin anne karnında ve doğumda deneyimlediği güçlükler, ebeveynlerinden aldığı bakımın niteliği, ebeveynlerinin duygu durumları, bebeğin herhangi bir durumdan korkması, az/çok uyarana maruz kalması, geçirilen medikal operasyonlar, hastalıklar, deneyimlediği hayal kırıklıkları ve elbette ki ihmal ve istismar durumları onları strese sokar.
Ebeveynlerin farkında olmadan bebeklerinin ağlama davranışlarını bastırdıkları davranış örüntüleri var. Ağlayan bir bebeğe/çocuğa ‘ağlama’ demek, onu cezalandırmak, tehdit etmek, onunla ilişkide olmaktan kaçınmak, ağladığı için dalga geçmek, ağladığı anda onu beslemek, dikkatini dağıtmak, onu konuşturmak, afyon vs. gibi ağlamayı sonlandıracak maddeler vermek gibi…
Bu davranış örüntüleri ağlama davranışını kısa vadede kesmekle beraber, uzun vadede çocuğa ve ilişkiye zarar vermektedir. Bugün pek çok yetişkinin duygularını baskılamak için çeşitli davranış kalıpları içinde olduğunu biliyoruz. Her türlü madde kullanımı, duygusal yeme, tırnak yeme, aşırı hareketlilik, bağımlılıklar, aşırı tüketim… Tüm bu davranış kalıplarının kökeni bebekliğe dayanıyor. Ağlarken ağlaması bastırılan ve ağzına hemen yemek verilen birinin ileride stresli anlarda yemeğe başvurması tesadüf değildir.
Sebebi her ne olursa olsun bebeklerle ilişki halinde olmak, etkileşimi sürdürmek ağlama süresini azaltır. Bebeği emzirmek, ten temasında bulunmak, bakışmak, onunla konuşmak, masaj yapmak, oyun oynamak, kucağa almak, askıda taşımak, loş ışıklı bir ortamda bulunmak, ideal uyaranla temasta kalmasını desteklemek, uykuda eşlik etmek gibi… Bakım verenin yakınlarda olduğu durumlarda, bakım vereni tarafından rahatlatılan ve sakinleştirilen bebeklerin daha az ağladıklarını biliyoruz.
Duygusal dışavurum ihtiyacı içinde olan bir çocuğun ebeveyninin güvenli kollarında ağlaması ve geriliminden azade olması şifa dolu bir yolculuktur.
Ağlamakla ilgili yapılmış çeşitli araştırmalardan bahsetti Aletha. Tüm araştırma sonuçları aynı yere çıkıyordu. Ağlamanın çok işlevsel olan ve yaşam döngüsünde bireyi hayatta tutan bir rolü var: Ağlamak bedenin rahatlamasına, kişinin kendini sakinleştirebilmesine imkan sağlar. Bedenden kortizol (stres hormonu) atılır, bedende endorfin ve doğal ağrı kesiciler üretilir. Oksitosin sayesinde dinginlik duygusu sağlanır. Göz çevresindeki yabancı maddeler temizlenir. Parasempatik sistem devreye girer. Ağlama doğal bir iyileşme sürecidir.
Ağlamakla barışalım. Çocuklarımız ağladıklarında, bu aslında biyolojik olarak verdikleri bir reaksiyon. Bin yıllardır insan evladı neslini daha iyi devam ettirmeye programlandı. Sebebini bilmediğimiz bir şey için ağlayan çocuğun dikkatini başka bir yere çektiğimizde, bedenden ve zihinden atılmak istenen yüklü güçlerin serbest bırakılmasının önüne geçmiş oluruz. Ağlayan bebek hem enerji harcamakta hem terlemektedir. Bu, bedendeki gerilimi serbestçe bırakmak için önemli bir fırsattır. Ağlayan bebeğe eşlik etmek, onu kapsamak, ona sarılmak, duygularını dile dökmek, ‘Bu senin için zordu, hayal kırıklığına uğradın, buradayım, yanındayım’ demek ne şifa doludur...