Pek çok ebeveyn çocuklarının sık sık ağlamasından, huzursuz olmasından şikayetçi... Klinik Psikolog İrem Polat, Psikolog Yazar Aletha Solter'in seminerine katıldı ve notlarını paylaştı.
Pek çok kişi bebeklerin/ çocukların stres yaşadığını düşünmez. Sanılanın aksine çocuklar için stres kaynağı olan pek çok durum mevcuttur. Bir çocuğa bağırmak, onu cezalandırmak, her türlü fiziksel ve duygusal istismar, ihmal, travma kaynaklı durumlar (doğum travması, kayıp, medikal süreçler gibi), ebeveynin deneyimlediği stres, kaygı, depresyon gibi süreçler çocukları etkiler.
Stres durumlarında çocukların 'savaş, kaç, don' tepkileri verdiğini biliyoruz. Yani zorlu bir durum karşısında çocukların davranışları ve tepkileri şekilleniyor. Kronik strese maruz kalmış çocukların sağlıklarının olumsuz etkilenmesi de oldukça mümkün. Yüksek tansiyon, kalp krizi, zayıf bağışıklık gibi pek çok sağlık durumunun erken dönemde ve düzenli strese maruz kalmayla ilişkili olabileceğine dair pek çok yayın var.
Çocuklardaki saldırganlık, dürtüsellik, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, uyku bozuklukları, yoğun öfke nöbetleri, somatik şikayetler, kendi kendini uyarma (parmak emme, sallanma gibi) davranışlarının, stres sinyalleri olduğunu düşünebiliriz.
Travmanın iyileşmesindeki en önemli prensip çocukların kendilerini güvende hissetmesi. Çocukların duygularını aynalamak, onları kapsamak, onlarla oyun oynamak, ten tene temasta bulunmak, bakışmak şifa doludur.
Aletha’nın en çok altını çizdiği konu; çocuklardaki stresin dışavurumunu desteklemenin kritik bir role sahip olması. Çocukların, travmayı; konuşarak, gülerek, ağlayarak, öfke nöbetleri geçirerek, titreyerek, terleyerek, oynayarak dışa vuracaklarını belirtiyor.
Tüm ihtiyaçları karşılanmış olmasına rağmen ağlayan bir bebeğin gerginliğinden kurtulmak için ağlayacağını belirten Aletha, bu ağlamaları hiçbir şekilde baskılamamak gerektiğini belirtiyor. Ebeveyninin güvenli kollarında ağlayan, duyguları kabul gören bir çocuğun iyileşme potansiyeli artacaktır. (Bilimsel çalışmalar ve detaylı okuma için bkz: Perry, Van Der Kolk, Canon, Selye, Solter)
Bir bebeğin/ çocuğun sürekli strese maruz kalması onun beyin yapısını etkiliyor.
Araştırmalar, gelişimin mihenk taşı olan dönemlerin hemen öncesinde bebeklerin/ çocukların huzursuzlanmaya ve ağlamaya daha meyilli olduğunu gösteriyor. Örneğin henüz yürümeyi öğrenmekte olan bir bebek, bu süreçte pek çok kez düşüp kalkacak ve hayal kırıklığına uğrayacaktır. Bir şeyi tam olarak yapabilir hale gelmeden önceki evre çocuklar için zorlayıcı bir dönem teşkil eder. Bu dönemlerde gerilimi bedenden atmak için daha çok ağlamaya ihtiyaç duyulur.
Yeterince kucağa alınmamış bebeklerin diğer bebeklere göre daha çok ağladığını anlattı Aletha. Ama bu elbette ki her ağlayan bebeğin kucağa alınmamış olduğu anlamına gelmiyor. Bazı bebeklerin daha hassas bebekler olduğu gerçeğini inkar edemeyiz.
Ağlamayla ilgili yapılmış enteresan bir araştırma var. Araştırmacı, bir grup insana duygusal bir film izletiyor ve gözyaşlarını tüplere topluyor. Başka bir zaman diliminde de aynı kişilerin gözyaşlarını soğan doğradıktan sonra alıyor. Her iki tip gözyaşının içeriğinde de stres hormonu mevcut. Lakin duygusal uyaranla ağlama neticesinde toplanan gözyaşlarındaki stres hormonu konsantrasyonu çok daha fazla.
''Oyun Oynama Sanatı'' kitabında detaylıca anlattığı iyileştirici oyunlara da değindi Aletha. Bu oyunların anlamını ve değerini kavrayabilirsek pek çok çocuğun streslerinden arınacağına inanıyorum.
Ebeveynlerin ne olursa olsun çocuğuyla oynayabilmeleri o kadar mühim ki...