Özgügen, özetle kişinin kendini sevmesi, değerli, olumlu görmesi anlamına gelir. Bu olumlu görme, davranışlar, duygular, dış görünüş, inançlar gibi birçok farklı alanda olabilir. Elbette burada her birinde mükemmel hissetmek gibi uç bir noktadan bahsetmiyoruz, kişinin kendine iyi gelecek ölçüde, ‘yeterli’ hissetmesi önemli olan.
Özgüvenin, günlük dilde sıkça yer bulan, her ebeveynin çocuğunda görmek isteyeceği, fakat aile yapısı içinde oluşabilmesi için aynı oranda çaba sarf edilmeyen bir kavram olduğunu düşünüyorum.
Çok duyduğum sözlerden bazıları: “Bizimki biraz içe kapanık.”, “Ben özgüven eksikliği olduğunu düşünüyorum.”, “Kendi başına hiçbir şey yapamaz.”, “Tuttuğunu koparan bir çocuk değil.” ve daha niceleri. Bu tür düşüncelere sahip olabilirsiniz, ama çocuğunuzun bunları sizin ağzınızdan duyması, onun özgüvenini daha da kırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Biliyorum ki, hiçbir anne-baba çocuğunun bu şekilde görmek istemez, aksine, kendini daha yeterli, güçlü ve güvenli hissetsin ister. O zaman, bu noktada, biraz çuvaldızı kendimize batırma vakti! Çünkü her şeyde olduğu gibi bu konuda da rehber yine sizsiniz ve ancak sizin yaklaşımınızla özgüvenli bir çocuk olarak yetişmesi mümkün.
• Seçenekler sunun. Durumlar elverdiği ölçüde, tercihi ona bırakın. Özellikle kendiyle ilgili kararlarda bunun anlamı düşündüğünüzden çok daha fazla. Küçük bir çocuk elbette her yönüyle düşünerek en doğru kararı hemen veremeyebilir ama ona makul seçenekleri siz sunarsanız, o kendi içinden geleni seçerek kendi hayatında söz sahibi olan bir yeterlilikte hisseder. Gelecekte hayatıyla ilgili önemli kararlar alabilmesinin ilk adımı bu. Ve “O portakal suyu sever.” yerine “Portakal suyu mu istersin, yoksa vişne suyu mu?” diye sormak kadar basit.
• Yüzeysel veya abartılı takdir. Çocuklar, sözlerinizin içten olup olmadığını anlayacak hassasiyettedir. Bu yüzden, çocuğunuza, gerçekçi ve samimi görüşünüzü yansıtan yorumlarda bulunmaya özen gösterin. Onun ürettiği her şeyde bir olumlu taraf bulabileceğinize eminim. Örneğin, yaptığı bir resim için her seferinde, “Sen harikasın! Mükemmel bir resim yapmışsın!” demek yerine, “Seçtiğin renkleri çok beğendim! Ağacın detayları da çok güzel olmuş.” gibi ona özel yorumlar daha etkilidir.
• Katı eleştirilerden kaçının. Bazen size çok da ağır görünmeyen bir söz, onun özgüvenini zedeleyebilir. Eleştiri yapmadan önce biraz daha düşünün ve kelimeleri dikkatle seçin. Benim çocuğum bunlara hiç aldırış etmez diyor olabilirsiniz. Böyle görünmesi sizi yanıltmasın, ona ağır gelen her bir söz, tüm ağırlığıyla en derine işleniyor ve ne yazık ki ileride, yetersizlik hissi olarak kendini açıkça gösteriyor.
• Sonucu değil, çabayı takdir edin. Dersler, ilgilendiği bir spor gibi konularda başarıya odaklı bir bakış açısı yerine, gösterdiği gayreti takdir ederseniz nihayetinde başarı da gelecektir. “Matematik konusunda gayretini görüyorum, eminim zamanla daha iyi olacaktır.”, “Basketbola çok emek harcıyorsun, kendini geliştirdiğini görüyorum.”, “Gösterdiğin çabayla gurur duyuyorum!” gibi sözlere bir bakın, hiçbirinde elde edilmiş bir ‘başarıdan’ bahsedilmiyor ama hepsi de çocuğunuzun özgüveni için altın değerinde cümleler.
• Görevlendirin. Aile bütününün bir parçası olarak çocuk, iş bölümü içinde çok küçük dahi olsa görev almalıdır. Çocuğunuzun yaşına uygun, yapabileceği zorluktaki işleri ona vermeniz, size yardım edebildiği için memnun hissetmesine ve kendini yeterli görebilmesine yardımcı olur. Bir şey taşımak, bir yeri toplamak, sizin yaptığınız bir işin ucundan tutmak, önemsiz gibi görünse de onun kendini önemli hissedebilmesi açısından oldukça değerli fırsatlar.
• Sorumluluklarını ona verin. Kendine ait, yapabileceği tüm işleri kendisinin halletmesine alan tanıyın. Toplumumuzda annelerin görev tanımı oldukça geniş ve kendi sorumluluklarını üstlenme konusunda çocuğa pek fazla rol kalmıyor. Küçükken her işini yaptığınız çocuk biraz büyüdüğünde, istiyorsunuz ki sorumluluk alsın, artık işini kendi yapsın, ama ne yazık ki bunun için çok geç kalınmış oluyor! Çünkü ondan, hiç alışık olmadığı ve öğrenmediği bir şeyi bekliyor oluyorsunuz.
• Hata yapacak, sabırlı olun. Hataya tahammülü olmayan bir anne-baba algısı, çocuğun mükemmeliyetçi bir bakış açısı edinmesine yol açabilir. Bu da, kaygı bozukluğu görülme olasılığını arttırır. Odasını belki sizin kadar kusursuz toplayamaz ama bırakın kalan dağınıklıktan kendisi rahatsız olup, daha iyisini yapıncaya kadar dağınık kalsın. “Bunun yapacağı yok, en iyisi ben halledeyim” dediğinizde, işi onun yapmasına gerek kalmıyor. Oysaki, çocuk ancak kendi ayakları üstünde deneyip yanılarak öğrenebilir. Bu hazzı yaşamasına izin verin.