Geçtiğimiz yılın belki de en çok konuşulanı ve üzerine tartışılanıdır ketojenik diyet. Temelinde vücudun enerji elde etmek için karbonhidrat yerine yağ yakması ve ketozis oluşturması yatar. Epilepsi, alzeimer, kanser, beyin tümörleri, otizm, parkinson tedavisinde ve kilo yönetiminde kullanılır. Yüksek düzeyde yağ, orta düzeyde protein ve çok düşük oranda karbonhidrat içerir. Dolayısıyla zeytinyağı, tereyağı, zeytin, kaymak, avokado, kuruyemişler ve hindistan cevizi yağı bu diyetin vazgeçilmezleridir. Ancak tüm makro ve mikro öğeler hesaplanarak, gerekli supplementler eklenerek, çok sıkı bir takip ve özen gerektirir. En çok düşündüren noktası ise böyle zor bir diyetin hayat boyu sürdürülebilir olup olmayışı… Tedavi amaçlı, kısa süreli uygulanacak bir protokoldür, sonrasında düşük karbonhidratlı bir diyet modeli takip edilmesi uygundur. Kişiye göre farklılıklar gözetilmelidir. Etkili sonuçlar alınan diyet modellerinden biri olmakla birlikte mutlaka bir diyet uzmanı kontrolünde yapılmalıdır. Hızlı kilo kaybı sağlayan ve hastalıklar üzerine umut vaad eden bu diyeti ilerleyen süreçlerde de çok konuşacağımız şimdiden belli.
Benim de danışanlarımda en çok uyguladığım diyet türüdür Akdeniz diyeti. UNESCO tarafından korumaya alınmış ve 2019 yılında 41 popüler diyet içinde beslenme uzmanları tarafından birinci seçilmiştir. Akdeniz tarzı beslenmede; meyve, sebze, zeytinyağı, balık, tam tahıllar, kuru baklagiller ve yağlı tohumlar yer alır. Benim için en büyük artılarından biri Türk damak tadı ve coğrafyasına uygun kolay şekillenecek bir diyet olması ve fermente gıdaları içermesidir. Orta düzeyde yumurta, organik kümes hayvanları ve süt ürünleri ve düşük miktarda kırmızı et ve et ürünleri tüketimi önerilmekte. Kilo kaybında özellikle sürdürülebilir olması ve yağ yakımında etkilidir. Kalp-damar hastalıkları, kanser, diyabet, alzheimer, depresyon ve kanser gibi hem fiziksel hem de ruhsal sağlık sorunlarını azalttığı çalışmalarla kanıtlandı. Bir diğer önemli özelliği ise besinsel sera gazı salınımını azaltarak, doğayı korumaya yardımcı olmasıdır. Harekete teşvik eden sistemiyle bence en sürdürülebilir anlayışlardandır. Tüm bu özelliklerinden dolayı biz beslenme uzmanlarının 2020’de de vazgeçilmezi olacağı kesindir.
Danışanlarım tarafından bana en çok sorulan glütensiz diyet. Ünlü isimlerin bu diyete başlamasıyla popülerliği arttı, özellikle Amerika’da tüketicilerin %25’i glütensiz gıdalara yöneldi, glütensiz gıda pazarı giderek büyüdü, üzerine kitaplar yazılmaya ve tarifler üretilmeye başlandı. Temel olarak bakıldığında buğday, arpa, çavdar ve yulafta bulunan glüten proteininin diyetten elimine edilmesine dayanır. Ekmek, makarna, bulgur, pasta, börek, bisküvi gibi paketli gıdalar, malt kullanarak üretilen alkollü içkiler ve glüten buluşma riski olan tüm besinler yasaktır bu diyette. Dolayısıyla uzun vadede diyeti sürdürmek çok zor. Çölyak hastalığı, çölyak dışı glüten duyarlılığı için tek tedavi yöntemi ve şişkinlik, kabızlık, gaz gibi sorunları çözmeye yardımcıdır. Araştırmalar kilo kaybı üzerine olumlu etkisini bulamamıştır. Ayrıca iddia edildiğinin aksine kalp krizi, diyabet ve kalp-damar hastalığı gibi birçok hastalık üzerine etkisi de tartışılır. Her glütensiz gıdanın sağlıklı olmadığını bilerek, sizin için özel bir üstünlüğü olmayan bu diyet yerine sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme alışkanlıkları kazanmanız en doğrusudur. Beyaz ekmekten uzak ekşi mayalı tam buğday ekmekleri günde 2-3 dilim tüketerek daha düşük karbonhidratlı Akdeniz tipi beslenme en sürdürülebilir yaklaşım olacaktır. Özetle diyet kişiye özeldir, beslenmenin trendi modası olmaz, farklı akımların peşinden dini inanış gibi kati kurallarla ilerlemek de yanlıştır. Önemli olan bize iyi gelen beslenme kurallarını devamlı sürdürmektir. Doğal, mevsiminde, doğaya ve bedene saygılı beslenmek aslolandır…