Günlük yaşam alışkanlıklarımızı derinden sarsan yüzyılın salgın hastalığı Covid-19 pandemisi şüphesiz zor ve benzerine rastlanmayan bir süreç. Dışarının tehlikeli ve bazen yasak olduğu bir dünyada; ofis, yemek arası, kahve molası, okul, okul bahçesi, restoran, sinema salonu, terapi odası, spor salonu ve diğer her yaşam alanı eve, içeriye sıkıştı. Aynı evde yaşayan bireyler birbirlerini ilk defa bu kadar sık ve yakından görüyor, birbirlerinin günlerine, bedensel ve ruhsal olarak her haline bu denli tanıklık ediyor. Hal böyle olunca aynı çatı altında çift ilişkilerinde problemler de giderek artıyor. Acıbadem International Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin “Araştırmalar; dünyanın her yerinde; kültürel ve sosyoekonomik düzeyden bağımsız şekilde, boşanma oranlarının arttığını, ilişki problemlerinin şiddetlendiğini, ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki sorunların yoğunlaştığını gösteriyor. Covid-19 öncesi zamanlarda beraberlikleri yolunda ilerleyen çiftlerin dahi, karantina süreçleri içinde çeşitli çatışmalar yaşamaya başladığı, ilişkisel şikayetlerle psikoterapiye başvurduğu gözlemlenmekte. Oysa bu hızlı ve hazırlıksız değişimin, her çift için zorlayıcı etkileri olması doğaldır ve bu karmaşık zamanlardan geçerken, bağları güvenli, içeriyi korunaklı tutabilmeye ihtiyacımız var” diyor. Peki aynı çatı altında huzuru artırmanın, bir arada sağlıklı bir iletişim sürdürebilmenin yolları neler? Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin bu yolları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Çift olmak her şeyi birlikte yapmak ve her deneyimi aynı hislerle yaşamak anlamına gelmez. Yakınlık, bazen aynılık yanılsamasını beraberinde getirir. Fakat birlikteliği sağlıklı yapan en önemli şeylerden biri iki kişinin arasındaki alana ve farklılıklara yer açabilmektir. Pandemi döneminin başlamasıyla birlikte çok farklı duygular, bedensel ve ruhsal tepkiler vermeye başladık. Hem siz hem partneriniz kötü hissedebilirsiniz. Bunu ifade etmeye ve duymaya izin verin. Korku, panik, takıntılı davranışlar, yadsıma, öfke, donuklaşma, huzursuzluk, uykusuzluk, iştah artışı ya da kaybı gibi pek çok duygu ve tepkiyi deneyimliyoruz. Dahası, örneğin siz aynı haber ya da durum karşısında soğukkanlı bir tutum içinde kalırken, partneriniz yoğun bir panik ya da kontrol ihtiyacı yaşayabilir. Kendi duygunuzu söylerken, partnerinizin iç dünyasına da alan açar şekilde yaklaşmaya çalışın, ona ne hissettiğini sorun. Koronavirüs salgını başlayalı uzun bir zaman olmuş olsa da, pandemi gibi tekinsiz ve beklenmedik bir olguyla baş başa kalmak herkes için hala yeni.
Yakınlık, dikenli tellerle mümkün değildir. Pandemi döneminde, artan stres ve sıkışmışlık hisleri iç dünyamızda pek çok farklı duyguyu tetikleyebilir ve karşımızdakine yönelen suçlayıcı tutumlar artabilir. Öte yandan benzer kırılganlıkları ve karışık duyguları partnerimizin de yaşayabileceğini unutmamak önemli. Yargılamadan önce her zamankinden biraz daha fazla düşünüp takdir edilesi küçüklü büyüklü her şeyi vurgulamak, ilişkide güvende ve değerli hissetmemize yardımcı olacaktır. Bunu bir oyuna dönüştürüp her gün sonunda partnerinizde o gün size iyi gelen, hoşunuza giden üç şeyi zihninizde canlandırabilir, yatmadan önce bunları onunla paylaşabilir, bu “oyununuza” onu da davet edebilirsiniz.
Pandemi öncesi dönemde planlar ve çerçeveler bize dışarıdan verilen somut şeylerdi. Başka bir yerde olmak, trafiğe göre kendini planlamak, dışarı ve içerinin ayrı kıyafetleri olması gibi örneklerle en genel çerçeveleri konuşabiliriz. Evde olmak ise bu çerçeveyi bulanıklaştırdı. Mesai saatleri bir sınır sunsa da hem iş günleri hem de serbest zamanlarda günü planlamakta her birey zorluk yaşamakta. Özellikle çocuğu olanlar için uzaktan eğitimle beraber, evdeki okul ve teneffüs zamanlarının karıştığı gözlenmekte. Evde eğitim aslında tüm ailelere örtük ve hazırlıksız yakalanılan bir yük yükledi. Hem çiftlerin birbirine karşı rollerinde hem de çocuklara karşı anne-baba rollerinde yeni sorumluluklar eklendi. Bu gerçekliğin içinde, günü planlamak her zamankinden daha değerli. İlk olarak hafta sonu, evdeki her bireyin daha serbest olduğu zamanlardan başlayarak günü haritalandırmak koruyucu bir sınır sunacaktır. Bir Pazar gününden başlayarak günü planlamayı deneyin. Herkesin bireysel ve birlikte zamanlarının olduğu bir çizelge önerilebilir. Burada en kritik noktalardan biri yine herkesin birbirinin alanına, meraklarına, rahatlama ihtiyacına saygı duyması ve bir plan yapıldığında esneme ve değişikliklere yer açmak olacaktır.
Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin “Tartışmalar elbette olacak. İlişkilerde çatışmalar pandemiden önce de vardı, şimdi de olacak. Öte yandan tartışmaların nasıl yapıldığı kadar nerede yapıldığı da bir o kadar önemli. Bebekler, çocuklar ve gençler anne-babalarının duygularını, aralarındaki gerilimleri hissederler. Çiftin tartışmaları, çocukların gözü önünde olmasa da o eve aittir ve evdeki herkesi etkiler. Diğer yandan, çocuğu olan çiftlerin ilişkinin her boyutuna yer açabilecek, her konuda konuşabilecekleri alanlarını korumak da ilişkinin sağlığı için önemli. İletişimi tıkamadan, partnerinizle meseleleri rahatça tartışabilmek için molalar yaratın. Eşinizle bir yürüyüşe çıkıp hem hava değişikliği yapıp hem de onunla konuşmak istediğiniz özel konulara zaman ayırabilirsiniz” diyor.
Her evde iş bölümü, partnerler arasındaki görev dağılımı farklıdır. Toplumumuzda ağırlıklı olarak kadınlar ev ve çocuk bakım görevlerini üstlenmekte; bu görev kadınlara atfedilmektedir. Öte yandan hem erkek hem kadın için eşitliksiz bir güç dinamiği doğuran bu durum, evde çatışmalara, pasif agresif eylemlere sebep olabilir. Her çift kendine özgüdür ve her evin özelinde bir denge planlanması önemlidir. Eşinizle birlikte bir iş bölümü çizelgesi oluşturmayı deneyin. Eğer çocuklarınız varsa, yaşlarına göre onlara da sorumluluklar verin, ekipler kurun, görevlerini en düzenli tamamlayan için ufak ödüller belirleyin. Sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de oyun bir ihtiyaçtır.
Covid-19 pandemisi ile birlikte, pek çok yeni sorumluluk ve kısıtlama girdi hayatımıza. Bu dönemde, partneriniz yeterince çaba ya da özen göstermiyor gibi hissedebilir ve ona karşı her zamankinden daha öfkeli olabilirsiniz. Unutmamak gerekir ki, anksiyeteyi tetikleyen olağanüstü durumlar, bizi hatalara ve kazalara daha açık hale getirir. Partnerinizle ya da çocuklarınızla ilişkinizde aklınızı kurcalayan ilişkisel bir mesele gördüğünüzde, varsayımlarda bulunmayın. En yakınımızdaki insanın dahi zihnini okuyamayız. Ancak ona ne düşündüğünü sorabiliriz, onu merak edip dinleyebiliriz. Basitçe sizin gözünüzden ne olduğunu, bunun size ne hissettirdiğini ve onun neden böyle davrandığını merak ettiğinizi söyleyin. Ve karşınızdakini dinleyin. Dinlemek, kompleks bilişsel becerilerimizi harekete geçiren, göründüğünden çok daha fazla eksikliğini yaşadığımız ve kaçındığımız bir eylemdir. İçinde bulunduğumuz dönemde, stres seviyesi arttıkça da, ters orantılı biçimde dinlemenin azaldığı görülmektedir. Hâlbuki birlikte düşünmeye, ilişkiyi derinleştirmeye imkân bulmanın en etkili yolu karşımızdakini dinlemekten geçer.
Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin “Klinik araştırmalarda, boşanan çiftlerin çoğunun, ayrılık öncesi psikolojik destek almaktan kaçındığı belirtilmekte. Kimi zaman sorunları görmezden gelmek, ortada bir problem olduğunu dile getirmekten çok daha kolay görünür. Yardım istemenin güçsüzlük ya da çaresizlik çağrışımlarına mahkum edildiği toplumsal bir baskı içinde yaşıyoruz. Halbuki yardım istemek kuvvetli; destek almak da umutlu olan adımdır. Çatışmalar, o güne dek denediğiniz yöntemlerle çözümlenememiş ve sizi sıkışık hisler içinde bırakmış olabilir. Kimi zaman profesyonel bir üçüncü gözün, tarafsız bir bakışın çifti duyması, dinlemesi, ilişkideki sorunlara yönelik kritik bir çözüm yoludur. İhtiyaç hissettiğinizde yardım almaktan çekinmeyin.” diyor.
Mutlaka okuyun: Depresyondan korunmak için 10 adım