Montessori pedagojisi, 1907'de Maria Montessori tarafından geliştirildi ve bebeklikten yetişkinliğe kadar gelişime eşlik eden bir eğitim konseptini temsil ediyor. Arkasındaki pedagoji, yol gösterici ilkeye dayanmaktadır: ‘Bunu kendim yapmama yardım et…’
Çocuklar bir şeyler öğrenme dürtüsünde, yetişkinler tarafından, öğrenme sürecini özgürce ve bağımsız olarak şekillendirebilecekleri şekilde desteklenir. Bu, çocukların bir şeyle ne zaman uğraşmak istediklerine kendilerinin karar verdiği anlamına gelir. Bu yaklaşım, çocukların herhangi bir durumda neye ihtiyaç duyduklarını en iyi kendilerinin bildikleri ilkesine dayanmaktadır. Bu nedenle eğitimci, bir öğretme işlevi değil, destekleyici bir işlev üstlenir.
Pedagojik kavramın öğrenme başarısında, sosyal çevre ve mekansal tasarım belirleyici bir rol oynar. Bunun temeli ‘hazırlanmış bir ortam’ olarak kabul edilir: Çocukların her an bağımsız olarak konuları ele almalarını ve böylece öğrenmelerini sağlayacak bir ortam oluşturulmalıdır.
Bu, çocukların kendi hızlarında, bağımsız, kendi kendine organize ve ilgi alanlarına dayalı olarak öğrenmelerini sağlar. Yetişkinler destekleyici ve eşlik eden işlevleri üstlenirler.
‘Doğayla birlikte ve doğada öğrenme…’ Bu, bir orman anaokulunun (veya doğa anaokulunun) sloganıdır. Hava nasıl olursa olsun, çocuklar mümkün olduğu kadar sık doğada olurlar.
Bunun arkasındaki amaç, doğa ile yakın bir ilişki kurmak ve ormanın doğal alanında öğrenmek ve keşfetmektir.
Diğer kreşlerde olduğu gibi içeride belirli bir süre vakit geçirmek, orman kreşinde normal günlük rutinin bir parçası değildir. Açık havada kaldıkları süre boyunca, eğitimciler gerekli tüm araç-gereçleri ve yiyecekleri yanlarında bulundururlar.
Bu anaokulunda geleneksel oyuncaklar yoktur, ancak doğanın sunduğu her şey oyun için kullanılır.
Sürekli dışarıda olmak bağışıklık sistemi üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir ve çocuğun motor becerileri, dokunma algısı, koordinasyon alanlarındaki gelişimini olumlu yönde etkileyebilir.
Rudolf Steiner tarafından kuruldu. Bu pedagojik yaklaşımda, çocukların doğal merakının gelişimin temelini oluşturduğu varsayılır. Taklit yoluyla çocuklar, çevrenin ve ayrıca eğitimcilerin neden özel bir önem taşıdığını öğrenirler. Çocukların sanat, müzik, hareket ile öğrendikleri, keşfederek, deneyimleyerek yaşantılarını zenginleştirdikleri düşünülür. Çocukların birbiriyle rekabet etmektense birbirlerine saygı duyarak, yardımlaşarak toplumsal aidiyet duygusu edinmeleri teşvik edilir. Sınıftaki oyuncaklar çok farklı amaçlar için kullanılabilecek nitelikte olduğundan çocukların hayali oyunlarını teşvik edici özelliktedir. Çocuklar oyunları sayesinde farklı roller üstlenir, sosyal ilişkiler kurar ve öğrendiklerini uygulama fırsatı bulurlar. Sınıfta doğayı tanıma ve doğayla birlik olma amacıyla doğal malzemelere yer verilir (sukabağı, kozalak, dallar, çakıl taşları vb.). Çocukların taklit yeteneklerini geliştirmek ve de sorumluluk almalarına yardımcı olmak amacıyla sınıf içinde bazı görevler almaları sağlanır; örneğin tamir yapma, atıştırmalık hazırlama, masaları temizleme, çiçeklerin bakımını üstlenme gibi. Bu görevleri yerine getirirken çocuklar öğretmen tarafından asla zorlanmaz, kendi seçimleri doğrultusunda sınıf içinde iş bölümüne katılmalarına fırsat verilir.
Reggio pedagojisine sahip bir anaokulunda, çocukları bir şeyler deneyimlemeye ve keşfetmeye iten çocuğun merakına odaklanılır.
Bu yaklaşım tarihsel olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra savaş enkazının ortasında kurulan bir okulda ortaya çıktı ve tüm dünyaya yayıldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra İtalya'nın kuzeyindeki Reggio Emilia şehrinde, ebeveynler tarafından ortaklaşa yönetilen bir anaokulu kurulmuştur. Çocukların keşfetme dürtüsü, onların ne yapmak istediklerini belirler.
Reggio kuruluşlarında deney çok önemlidir ve çocuklar çözümleri kendileri ararlar. Konular ve projeler günlük deneyimlerden veya gözlemlerden kaynaklanır. Eğitimci destek sunar, güvenlik sağlar ve tavsiyelerde bulunur. Çocuklar, her zaman sosyal bir bağlantı ile çevrelerini küçük kaşifler olarak aktif olarak keşfederler. Bu nedenle, Reggio konseptinin birçok etkinliği çocukları ve ebeveynleri de bir arada içerir.
Friedrich Wilhelm August Froebel'e göre pedagoji, oyun pedagojisine odaklanır. Çocuklar oyun süreci aracılığıyla eğitimlerini kendileri kontrol ederken, eğitimciler serbest oyunu etkinleştirmek ve teşvik etmek ve destekleyici bir işlevde hareket etmek için çerçeve sağlarlar. Çocukların bireysel kişilikleri dikkate alınır. Froebel sınıflarında her şey doğal malzemelerden yapılmıştır. Froebel’in kendi tasarladığı ve çok basit malzemelerden bile onlarca oyun ve oyuncak üretilebileceğini ispatladığı materyalleri vardır. Froebel okullarında çocuklar Almanca’yı ikinci dil olarak öğrenirler. Froebel çocuğa ne zaman ne istiyorsa onu yapma özgürlüğü tanır. Froebel okullarında çocukların serbest oyun zamanlarında istedikleri gibi kullandıkları müzik, resim, kil, matematik ve fen gibi odalar vardır.