YAŞAM - ANNE - ÇOCUK

Söylenmeyen duyguların çocuk üzerindeki etkisi

Çocuklar çoğu zaman yetişkinlerin sandığından çok daha fazlasını algılar. Anne ve babalar, çocuklarını korumak ya da üzmemek adına bazı duygularını gizlemeyi tercih edebilirler. Ancak söylenmeyen her duygu, tamamen görünmez değildir. Tonlama, beden dili, yüz ifadeleri, sessizlikler ve evin genel atmosferi çocuklar için güçlü mesajlar taşır. Bu nedenle çocuklar, dile getirilmese bile anne babalarının duygularını hissedebilir ve bunlardan etkilenebilirler

profil
Günseli Erşengün
18.12.2025
Söylenmeyen duyguların çocuk üzerindeki etkisi

Çocuklar dünyayı yalnızca sözcükler aracılığıyla değil, duygular aracılığıyla da anlamlandırır. Özellikle erken çocukluk döneminde, sözel iletişimden çok duygusal ipuçları belirleyici olur. Bir ebeveynin gerginliği, kaygısı ya da üzüntüsü açıkça ifade edilmese bile çocuk tarafından hissedilebilir.

Çocuklar;

●  Ses tonundaki değişimleri

●  Bakışlardaki donukluğu

●  Normalden farklı davranışları

●  Ev içindeki sessizliği veya gerilimi

fark edebilirler. Bu fark ediş her zaman bilinçli olmaz; çoğu zaman çocuk ‘bir şeylerin yolunda gitmediğini’ hisseder ama bunu kelimelere dökemez.

Ebeveynlerin bastırdığı ya da ifade etmediği duygular, çocuklarda farklı şekillerde karşılık bulabilir. Çocuk, yaşanan duygunun kaynağını bilmediği için çoğu zaman bunu kendisiyle ilişkilendirir.

Örneğin:

●  Anne üzgün ama nedenini açıklamıyorsa, çocuk ‘Ben mi bir şey yaptım?’ diye düşünebilir.

●  Baba gerginse ve konuşmuyorsa, çocuk kendini geri çekebilir veya huzursuz hissedebilir.

●  Evde sürekli bir sessizlik varsa, çocuk bu durumu tehdit olarak algılayabilir.

Bu tür durumlar uzun süre devam ettiğinde çocuklarda kaygı, suçluluk duygusu, içe kapanma veya davranış sorunları görülebilir.


Çocuklar, ebeveynlerine duygusal olarak güçlü bir bağla bağlıdır. Bu bağ, onların duygusal durumları ‘okuma’ becerisini de beraberinde getirir. Ayrıca çocuklar, belirsizliği yetişkinlere kıyasla daha zor tolere ederler. Bir duygunun varlığını hissedip nedenini bilmemek, çocuk için daha sarsıcı olabilir.

Söylenmeyen duygular:

●  Belirsizlik yaratır

●  Çocuğun hayal gücünü devreye sokar

●  Gerçekten daha korkutucu senaryolar üretmesine neden olabilir.

Bu yüzden ‘Hiçbir şey yok’ denilse bile hissedilen duygunun varlığı, çocuğun iç dünyasında güçlü bir yer tutar.


Çocuklarla duygular hakkında konuşurken en önemli nokta, kullanılan dilin ve verilen bilginin çocuğun gelişim düzeyine uygun olmasıdır. Her yaş grubu, duyguları anlama ve anlamlandırma konusunda farklı bir kapasiteye sahiptir. Bu nedenle duygusal paylaşımın içeriği ve derinliği yaşa göre değişmelidir.

Bebeklik ve erken çocukluk döneminde (0–3 yaş) duygular sözcüklerden çok tonlama ve beden diliyle aktarılır. Bu dönemde ebeveynin sakinleşmeye çalışması, çocuğa yakınlık göstermesi ve duyguyu basit kelimelerle adlandırması yeterlidir. ‘Anne biraz gergin ama buradayım’ gibi kısa ve yumuşak ifadeler güven duygusunu destekler.

Okul öncesi dönemde (3–6 yaş) çocuklar duyguların varlığını fark eder ancak neden-sonuç ilişkisini sınırlı kurabilir. Bu yaşta yapılan paylaşım, duygunun çocuktan kaynaklanmadığını netleştirmelidir. ‘Bugün biraz üzgünüm çünkü zor bir gün geçirdim ama bu seninle ilgili değil’ gibi cümleler çocuğun kendini suçlamasını önler.

Okul çağı döneminde (7–11 yaş) çocuklar daha fazla açıklamaya ihtiyaç duyar. Bu dönemde duyguların nedenleri sade bir dille anlatılabilir, ancak yetişkin sorumlulukları çocuğa yüklenmemelidir. ‘İşle ilgili bir konuda stresliyim ama bununla başa çıkmayı biliyorum’ ifadesi hem dürüstlük hem de güven verir.

Ergenlik döneminde (12 yaş ve üzeri) ise karşılıklı ve daha açık bir duygusal iletişim mümkündür. Ebeveyn, duygularını paylaşırken sınırlarını koruyabilir ve aynı zamanda çocuğun görüşlerini de dinleyebilir. ‘Bazen ben de zorlanıyorum ama destek almanın ve konuşmanın önemli olduğunu düşünüyorum’ gibi ifadeler, duygusal farkındalık ve sağlıklı baş etme becerileri için güçlü bir model oluşturur.

Yaşa uygun duygusal paylaşım, çocuğa yük olmak değil; ona duygularla sağlıklı bir ilişki kurmayı öğretmektir. Bu yaklaşım, çocuğun hem kendisini hem de başkalarını daha iyi anlayabilmesine zemin hazırlar.


Ebeveynlerin duygularını olduğu gibi ve filtresiz şekilde çocuklara aktarması her zaman sağlıklı değildir. Ancak duyguları tamamen yok saymak veya inkâr etmek de koruyucu bir yaklaşım değildir. Önemli olan, yaşa uygun ve güven verici bir paylaşım yapabilmektir.

Örneğin:

●  ‘Bugün biraz yorgun ve üzgünüm ama bu seninle ilgili değil.’

●  ‘Şu ara bazı şeyler beni düşündürüyor ama biz birlikteyiz ve güvendeyiz.’

tarzındaki ifadeler, çocuğun hissettiği duyguyu doğrular ve onu belirsizlikten korur.

Çocuklar, duyguların konuşulabildiği bir ortamda büyüdüklerinde kendi duygularını da daha sağlıklı tanımayı öğrenirler. Anne-babanın duygularını saklamadan ama çocuğu yük altına sokmadan paylaşabilmesi, çocuğa şu mesajı verir:

●  Duygular normaldir.

●  Duygular konuşulabilir.

●  Zor duygular bile yönetilebilir.

Bu da çocuğun ilerleyen yaşamında duygusal dayanıklılığını ve empati becerisini güçlendirir.


Çocuğa duyguları açarken temel ölçüt, dürüstlük ile güven duygusu arasındaki dengeyi koruyabilmektir. Anne ve babalar duygularını tamamen gizlemek yerine, çocuğun yaşına ve duygusal kapasitesine uygun bir dil kullanarak paylaşmalıdır. Duygunun varlığını kabul etmek, ancak çocuğu yetişkin sorumluluğu altına sokacak ayrıntılardan kaçınmak önemlidir. ‘Biraz üzgünüm ama bunun seninle ilgisi yok ve ben bununla başa çıkabilirim’ gibi ifadeler, hem çocuğun hissettiği atmosferi doğrular hem de ona güven verir. Böylece çocuk, duyguların bastırılması gereken tehlikeli durumlar değil, konuşulabilir ve yönetilebilir deneyimler olduğunu öğrenir.

‘Çocuğum etkilenmesin’ düşüncesi iyi niyetli olsa da çoğu zaman gerçekçi değildir. Çocuklar, ebeveynlerin duygularını kelimelerden çok davranışlar, ses tonu ve evin genel atmosferi üzerinden algılar. Duygular ifade edilmediğinde ortadan kaybolmaz; aksine belirsizleşir ve çocuk tarafından daha kaygı verici şekilde hissedilebilir. Bu durumda çocuk, yaşanan duygunun nedenini anlayamadığı için kendisini sorumlu hissedebilir ya da kendi duygularını bastırmayı öğrenebilir. Asıl koruyucu olan, çocuğun hiçbir şey hissetmemesini sağlamak değil; hissettiği şeyin anlamını güvenli ve açıklayıcı bir çerçeveye oturtabilmektir. Bu sayede çocuk, zor duyguların varlığında bile ilişkilerin ve güvenin sürdüğünü deneyimler.


Evet, çocuklar anne ve babalarının söylenmeyen duygularını hisseder. Hatta çoğu zaman söylenmeyenler, söylenenlerden daha güçlü bir etki bırakır. Ebeveynlerin amacı, duygularını tamamen gizlemek değil; onları güvenli, dürüst ve yaşa uygun bir şekilde ifade edebilmektir. Çünkü çocuklar için en iyileştirici şey, mükemmel ebeveynler değil; duygusal olarak erişilebilir ve tutarlı ebeveynlerdir.

Önceki ve Sonraki
Haberler