Çocukların korkularının çoğu varoluşsaldır, yani çocuğun bireysel bir varlık olarak büyümesini ve gelişmesini yansıtır. Ayrılık, en güçlü deneyimlerden biridir ve beynin duygusal merkezini harekete geçirerek korku hissi yaratabilir. Çocuk bağımsızlaştıkça, bakım verenlerine olan bağımlılığı azalır ve bu durum zaman zaman kaygıya neden olabilir. Yaş ilerledikçe bu korkular farklı temalara dönüşse de ortak bir kökene sahiptir.
Dalgalanan korkular ve endişeler insan doğasının bir parçasıdır. Beynin büyük bir kısmı, gelen bilgileri tehdit açısından değerlendirmek ve bedene sinyaller göndermek için çalışır. Bazen ne zaman korktuğumuzu fark edemeyiz, çünkü bilinçli farkındalığımızın ötesinde işleyen bir duygusal bilinçaltımız vardır. Yapılan araştırmalar, korkuyla dolu olmanın ancak bunu ifade edememenin mümkün olduğunu göstermektedir.
Aşağıdaki liste, çocukların farklı yaşlarda ifade edebileceği yaygın korku ve endişeleri içermektedir. Bu korkuların çoğu, gelişimsel değişiklikler ve olgunlaşma süreciyle ilgilidir. Bazı çocuklar korkularını açıkça ifade edemezken, yüksek kaygı seviyelerine sahip çocuklara yardımcı olmanın çeşitli yolları bulunmaktadır.
0-6 ay: Bebekler, ani ve yüksek seslerden korku belirtileri gösterebilir. Bakım verenleriyle fiziksel, görsel ve işitsel temasın kaybı da endişeye yol açabilir. Bunun nedeni, nesnelerin kalıcılığını algılayan beyin bölgelerinin henüz tam olarak gelişmemiş olmasıdır. Birisiyle temaslarını kaybettiklerinde, o kişinin geri döneceğini anlamadıkları için kaygı yaşayabilirler.
7-12 ay: Bu dönemde bebekler, nesnelerin kalıcı olduğunu ve neden-sonuç ilişkisini anlamaya başlarlar. Bakım verenlerinin tekrar dönebileceğini fark ederler ve ağladıklarında birinin gelip onlarla ilgileneceğini öğrenirler. Yabancı protestosu bu dönemde sık görülür; düzenli olarak temas etmedikleri insanlara karşı çekingen davranabilirler ve tanıdıkları kişilerin yanında kalmayı tercih edebilirler. Ani sesler ve aniden beliren nesneler de korku kaynağı olabilir.
1 yaş: Ebeveynlerden ayrılmak bu dönemde yaygın bir korku kaynağıdır ve bu, 6 yaşına kadar devam edebilir. Küçük çocuklar bakım için hâlâ yetişkinlere oldukça bağımlıdır, bu yüzden onlardan uzaklaştıklarında kaygı duyabilirler. Ayrıca, yaralanma korkusu yaşayabilir ve yüksek seslerden, örneğin tuvalet sifonu sesinden ürkebilirler.
2 yaş: Bu dönemde çocuklar genellikle hayvanlardan ve büyük nesnelerden korkarlar. Boyutlarının küçük olması ve bu şeyleri tam olarak anlayamamaları kaygıyı artırabilir. Ayrıca, karanlık odalar da korku kaynağı olabilir ve geceleri ayrılmak giderek zorlaşır. Küçük çocuklar genellikle rutinlerle kendilerini daha güvende hissederler, bu yüzden çevredeki değişiklikler onları endişelendirebilir.
3-4 yaş: Beyin gelişimiyle birlikte çocukların hayal gücü artar ve kötü olayları öngörme yetileri gelişir. Rüyaları daha canlı hale gelebilir ve canavarlardan, hayaletlerden korkabilirler. Hayvanlar, maskeler ve karanlık da bu yaş grubunda yaygın korkular arasındadır. Endişelendiklerinde gece yarısı ebeveynlerinin yanına gitmek isteyebilirler. Aynı zamanda, bağımsızlık duyguları geliştiği için ebeveynlerinden uzak kalma süreleri uzayabilir.
5-6 yaş: Bu dönemde çocuklar fiziksel olarak incinme ve ‘kötü insanlar’ korkusunu dile getirebilirler. Oyunlarında bu temaları yansıtabilir ve hayaletler, cadılar gibi doğaüstü varlıklar hakkında endişelenebilirler. Gök gürültüsü ve şimşek gibi doğal olaylar da onları korkutabilir. Gelişim süreçleri gereği, hâlâ yalnız uyumakta veya tek başına kalmakta zorlanabilirler.
7-8 yaş: Bu yaş grubunda yalnız kalma korkusu yaygın olup çocuklar kendi başlarına oynuyor olsalar bile arkadaş arayabilirler. Ölüm hakkında konuşmaya başlayabilirler ve araba kazaları, uçak kazaları gibi kendilerine zarar verebilecek durumlarla ilgili endişeleri olabilir. Karanlık korkusu devam edebilir ve büyüme sürecinin bir parçası olarak sosyal ilişkilerine daha fazla önem vermeye başlayabilirler.
9-12 yaş: Bu dönemde çocuklar okul başarılarıyla ilgili kaygılar yaşayabilir. Sınav korkusu, fiziksel görünümleriyle ilgili endişeler ve yaralanma ya da ölüm korkusu yaygın hale gelebilir. Sosyal ilişkilerine daha fazla önem verdikleri için kim olduklarını akranlarıyla kıyaslamaya başlayabilirler ve bu durum kaygı yaratabilir. Bazı çocuklar büyüme sürecine uyum sağlamakta zorlanabilirken, bazıları çocukluğu geride bırakmak için sabırsızlanabilir.
Ergenlik: Ergenlik döneminde kişisel ilişkiler; kaygı ve korkuların ana kaynağı olabilir. Sosyal çevrenin önemi arttıkça, arkadaşlık ilişkileri ve okul sorunlarıyla ilgili endişeler belirginleşebilir. Dünya hakkında daha fazla bilgi sahibi oldukça, toplumsal olaylar ve gelecekleriyle ilgili kaygılar da artabilir. Bazı ergenler, bu dönemde yaşadıkları korkuların bir kısmını azaltmak için batıl inançlara yönelebilirler. Gelecek, doğal afetler ve yetişkinliğe geçiş süreci önemli bir endişe kaynağı haline gelebilir.
Küçük çocukların korkuları genellikle, onlara güvenlik ve huzur sağlayan yetişkinlerle kurdukları bağlantı sayesinde hafifler. Çocuklar, yaşları ilerledikçe, korkularıyla başa çıkmak için hem cesarete hem de bazen gözyaşına ihtiyaç duyabilirler. Bu süreç, güvenilir yetişkinlerin desteğiyle geliştirilebilir.
Bağlantı kurma: Çocuklar endişeli olduğunda, en iyi destek kaynağı en yakınlarındaki bağlarıdır. Bir çocuğun endişelerini dinlemek, hislerini kabul etmek ve yanında olmak korkularını hafifletebilir. Bu, sadece fiziksel varlıkla değil, aktif dinleme ile de gerçekleştirilebilir. Çocuğun anlattıklarını reddetmek veya hemen çözüm sunmak yerine, duyduklarınızı yansıtmak ve hislerini anladığınızı göstermek faydalı olur. Eğer korkular daha kalıcı ve kronik hale gelirse, kaygıyla başa çıkmak için ek adımlar atmak gerekebilir.
Korkuyla oynamak: Çocuklar, korkularını oyun yoluyla anlamlandırabilir ve yoğunluğunu azaltabilirler. Oyun oynarken beyin, korku sinyallerini daha iyi entegre edebilir, bu da duygularının kontrolünü ele almalarını engelleyebilir. Saklambaç, masa oyunları ve risk veya korku içeren hikayeler gibi geleneksel oyunlar bu süreci destekleyebilir.
Cesaret ve dayanıklılık: 5 ila 7 yaş arasındaki çocuklar, beyin gelişimlerindeki bütünleşme eksikliği nedeniyle aynı anda birden fazla yoğun duyguyu hissedemezler. Bu nedenle korkuları, onları tamamen ele geçirebilir ve zorlandıklarında hayal kırıklığı, direnç veya öfke gösterebilirler. Bu yaştaki çocuklar, güvendikleri bir yetişkinin rehberliğinde korkularıyla yüzleşebilirler. Daha büyük çocuklar için ise korkularını açıkça ifade etmelerini sağlamak önemlidir. Kendilerini rahatsız eden şeyleri dile getirebildiklerinde, bunlarla başa çıkma konusunda daha cesur olabilirler.
Gözyaşları ve duygusal boşaltma: Korkular, bir çocuğun kendisini endişelendiren durumlarla ilgili üzüntüsünü ifade etmesiyle de hafifleyebilir. Bazen bir arkadaşıyla yaşadığı bir sorun veya gelecekle ilgili belirsizlikler korkuya neden olabilir. Bu durumlarda, duygularını ifade etmelerine ve hatta bazen ağlamalarına izin vermek, endişelerini azaltabilir. Bu süreç, korkunun serbest bırakılmasına ve endişelere karşı dayanıklılık oluşmasına yardımcı olur.
Beyin, ayrılıkları veya potansiyel tehlikeleri algıladığında karmaşık bir alarm sistemi devreye sokar. Bir çocuk büyüdükçe, korkularının ve endişelerinin şekli de değişebilir. Yetişkinlerin rolü, onlarla güvenli bağlar kurmak, korkularını kabul etmek, duyarlılıklarını anlamak ve cesaretlerini geliştirmelerine rehberlik etmektir.