YAŞAM - EV

2024 dış mekan dekorasyonunu yönlendiren 4 trend

Pandemiden bu yana artık dış mekanlar da evlerimizin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Balkonu olan balkonunu, bahçesini olan bahçesini dekore ederken işlevsel olduğu kadar trendleri de takip eden parçaları tercih ediyor. Dünya markalarını Diseňo çatısı altında birleştiren Yalçın Gülen, 2024 yazının en öne çıkan dış mekan trendlerini anlattı

profil
BT Ekip
04.08.2024
2024 dış mekan dekorasyonunu yönlendiren 4 trend

Açık ara farkla öne çıkan bir eğilim var ki; outdoor mobilya tasarımlarına bakılınca hemen fark ediliyor: Çoğunlukla metal mobilyalarda tercih edilen orman yeşili, 2024’ün en baskın trendi. Yeşilin bu derin ve zengin gölgelere sahip renk tonu, doğal çevreyle kusursuz bir şekilde uyum sağlarken, özellikle minimalist atmosferlerin yalınlığıyla da güçlü bir bağ kuruyor.

Orman yeşiline yönelik eğilim aynı zamanda dış mekan mobilyalarında sürdürülebilirliğe verilen önemin artmasıyla da örtüşüyor ki, bu konu oldukça gündemde biliyorsunuz... Artık pek çok üretici geri dönüştürülmüş malzemelerden veya sürdürülebilir kaynaklı ahşaptan yapılmış çevre dostu seçenekler sunuyor. Kısacası bu ton, estetik çekiciliğinin yanı sıra, idealist bir bakış açısını da sembolize ediyor. Ayrıca açık havadaki diğer renklerin ve ögelerin öne çıkmasını sağlayan nötr bir arka plan da sağlıyor.

Bu rengin en çarpıcı örneklerinden biri Gervasoni’nin Flair serisinde görülebiliyor. Gabriele ve Oscar Buratti’nin tasarladığı bu modüler koleksiyonda, oturma ünitelerinin kapitone yüzeyleri, yüksek sırtları orman yeşiliyle birleştirilmiş. &Tradition’dan Space Copenhagen tasarımı Thorvald koleksiyonunun metal sandalyelerinde ve sehpalarında da aynı tonlara rastlanıyor. Yine &Tradition markasının Anderssen&Voll tasarımı Ville sandalyeleri; alfresco yaşamı, yumuşak dokular ve tik ahşap ile buluşturuyor; ve yine orman yeşilinde! İskandinav tasarımın önemli markalarından Hay’in Erwan ve Ronan Bouroullec imzalı Palissade koleksiyonundaki outdoor yemek gruplarında, sandalyelerde, şezlonglarda, banklarda ve sehpalarda da öne çıkan renk orman yeşili. Son olarak Normann Copenhagen’in metal ve robinia ağacı kombinasyonundan oluşan Vig koleksiyonu, orman yeşili ve ham ahşabın şahane bir düeti. Bu koleksiyonun bütünüyle metalden oluşan seçeneklerinde ise sadece orman rengini görüyorsunuz. 


Son yıllarda dış mekanların en az salonlar veya ortak kullanımdaki diğer iç mekan yaşam alanları kadar öne çıktığını, şıklaştırıldığını, detaylandırıldığını görüyoruz. Dış mekan kullanımına yönelik kumaşlarla kaplanmış kanepeler, taşınabilir aydınlatmalar, çevresel faktörlere uygun üretilmiş halılar veya en yeni teknolojilerle donatılmış bağımsız dış mekan mutfakları gibi seçenekler; açık havada da iç mekan konforunu ve kapsayıcılığını yaşatabileceğimizi ve orada geçirdiğimiz zamanları uzatabileceğimizi anlatıyor. Kısacası bizler açık havaya doğru genişlemeye çalıştıkça; bahçe, teras, veranda ve havuz çevresindeki yaşam alanları giderek daha önemli hale geliyor. Dış mekan mobilya tasarımında en heyecan veren trendlerden biri de işte bu ‘kişiselleştirebilme’.

Hem modüler olup yani modüllerin yerlerini değiştirerek kendi konforumuza veya kullanım alışkanlığımıza göre kompoze edebildiğimiz hem de organik formlarıyla doğanın natürelliğini yansıtan oturma sistemlerine geçiş, gerçekten de özgürlüğe açılan bir kapı. 

Modüler nitelikteki outdoor kanepeler, çok yönlü olmayı ve ev sahiplerinin kendi ihtiyaçlarına uygun özelleştirilmiş düzenlemeler oluşturmasına olanak tanırken, yaratıcılık kaslarını artırma açısından da önemli. Esneklik sağlıyorlar ve pratiklik de... İster büyük bir buluşmaya ev sahipliği yapsınlar, ister tek kişinin sakin bir akşamına eşlik etsinler fark etmiyor; farklı durumlara kolayca uyarlanabiliyorlar. Form olaraksa, doğanın en yalın ve saf halini çağrıştıran organik biçimlerden veya minimalizmin net çizgilerinden ve geometriden ilham alıyorlar. Organik formlu modüller dış ortamla kusursuz bir şekilde uyum sağlayan akıcı kıvrımlara sahipken, minimalist formlar yalınlık hissi yaratarak modernizmin çağdaş zarafetini yansıtıyorlar. Elbette ki her iki stilde de esas olan, alanınıza ve aktivitelerinize en uygun konfigürasyonları oluşturabilmeniz, yani özelleştirilmiş düzenler yaratmanız. Bu tarz kombinasyonlara ‘tasarımda füzyon’ deniyor. 

Bu tarz ürünlerle ilgili önerilere gelince… Akla ilk olarak Gandiablasco’nun Todd Bracher tasarımı Mass Modules serisi geliyor. Doğru bileşenler yaratarak çoklu konfigürasyonlarla ölçeklenen bu koleksiyondaki tüm modüller, iroko ağacı ayaklara sahip ve bütünüyle outdoor nitelikte kumaşlarla kaplı. Mass Modules’in formları bütünlendiğinde nispeten organik ancak daha kübik bir seçenek arıyorsanız, aynı markadan Erno Modules’i inceleyebilirsiniz. Alejandra Gandia-Blasco tasarımı olan ve hepimizin bildiği Rubik küpünün yaratıcısı olan Macar heykeltraş, mimar ve tasarımcı Erno Rubik’e ithaf edilen bu kanepe sistemi, geometrik formda, kapitone kumaşlarla kaplı ve üç ayrı formda üretiliyor.


Dış mekan mobilyası dünyasında öne çıkan bir başka trend ise, modernite ile birleşen eklektizm. Bu trend, dünyanın dört bir yanındaki çeşitli kültürlerden ilham alıyor ve dış mekanlara çok renkliliği, el işçiliğinin benzersizliğini ve lokal tasarım etkilerinin zengin tekniklerini getiriyor. Dış mekan mobilyalarındaki bu coğrafik trend, çeşitliliği ve yaratıcılığı da teşvik ediyor… Farklı kültürlerden kodlar toplamanın ve bunları modern tasarımla harmanlamanın nedeni ise, lokal zanaatkarların varlığını ve sanat karakterlerini yaşatma ideali diyebiliriz. 

Elde örülmüş veya dokunmuş mobilyalar da eklektizm trendinin merkezinde. Bu parçalarda kullanılan dokuma teknikleri genellikle nesilden nesle aktarılan derin kültürel köklere sahip. Güneydoğu Asya’nın karmaşık bambu örgüleri, Afrikalı zanaatkarların renkli plastik dokumaları veya tropik bölgelerden gelen rattan ve hasır işçilikleri; dış mekan dekorasyonuna sanatsal ve kültürel bir zenginlik katıyor. 

Renk de eklektik trendin önemli bir unsuru. Bu tarz mobilyalarda kullanılan cesur ve canlı tonlar, yalnızca görsel ilgi eklemekle kalmıyor, aynı zamanda sıcaklık da sunuyorlar.

Eklektik tarzın keyiflerinden biri de esnekliği. Katı kurallar yok; bunun yerine, uyumlu ancak çeşitlilik yaratmak için farklı parçaları karıştırıp eşleştirmeye teşvik ediyorlar. Dokuma bir hamak ile metal sandalyeleri kombinleyebilme özgürlüğü gibi… Burada önemli olan, parçaları birbirleriyle rekabet ettirmek yerine tamamlayacak şekilde dengelemek.

Bunun en güzel örneklerini Moroso’da bulabilirsiniz. Örneğin Concetta Giannagneli tasarımı Jardin Suspendu saksı standı serisi.... Balık ağlarında kullanılan dokuma ipleriyle yapılmış, elde dokunmuş, farklı renk kombinasyonları ile çalışılmış ve farklı boylarda. Markanın M’afrique koleksiyonundaki Martino Gamper tasarımı Arco salıncak da aynı teknikle ve aynı materyalle tasarlanmış. Biraz daha geometrinin konuştuğu ve koza hissi veren bir tasarım. Aynı koleksiyonda Federica Capitani tasarımı Imba koltuğa ve Tord Boontje tasarımı Shadowy koltuk ve pufa baktığımızda da, eklektik ve çok renkliliğin form oyunlarıyla modernize edildiğini, çağdaş mekanlara yaklaştırıldığını, hatta ikonikleştiğini görüyoruz. 


İçinde yaşadığımız hızlı dünyada, kişisel sığınağa ve rahatlamaya duyulan ihtiyaç hiç bu kadar öncelikli olmamıştı. Mahremiyete, rahatlığa ve inziva hissine duyulan bu özlemin, dış mekan mobilyalarındaki tasarımları da etkiliyor. Özel, konforlu alanlar yaratmayı vurgulayan bir kavram olan ‘cacooning’ dendiğinde aklınıza belki ilk olarak localar gelebilir ama vücut ergonomisine uyumlu, yüksek sırtlı, sarıp sarmalayan ve saklayan mobilyalar da bir tür koza hissine paralel bir duyguyla tasarlanıyor. 

Aslında koza hissi, kişinin günlük yaşamın stresinden veya kentlerdeki yaşam alanlarının kalabalıklaşmasından kaçabileceği kişisel bir sığınak yaratmakla ilgili. Bu trend, yalnızlığa ve rahatlığa değer verme yönündeki değişimi yansıtıyor; evlerimizi, özellikle de dış mekanlarımızı, dış dünyadan uzaklaşacak bir mahremiyet alanı haline getiriyor. Buradaki fikir, tıpkı bir koza gibi, güvenli ve davetkâr bir ortam yaratmakta saklı... Kilit nokta ise ergonomi. Vücudu doğru bir şekilde destekleyerek gerginliği azaltan ve ayarlanabilir özellikler sunan dış mekan mobilyaları bu koza hissiyle birleşerek yükselişe geçiyor. Bol minderli derin kanepeler, akışkan formlu şezlonglar ve kapalı devre localar gibi ürünler, dış mekanda dinlenme ve mahremiyet eylemlerinin bileşenleri. 

Koza duygusunu en iyi sunabilen tasarımlar arasında liste başına, Ethimo’nun Marco Lavit tasarımı Hut’u koyulabilir. Hut, doğayla uyum içinde dinlenilebilecek, davetkar bir koza. Konik formunda Kızılderililerin tepee’lerinden esinlenilmiş; accoya ahşap kabuğundan hava akışı sağlanırken perdeleriyle güneşten korumakta ve ödüllü bir tasarım. İkinci sıraya ise yine Ethimo’nun Luca Nichetto tasarımı Venexia sun-bed’i konabilir. Alüminyum iskeleti, dairesel formu ve minderleriyle oldukça davetkar. Koleksiyonun koltuk ve sandalyelerinde de yine vücuda uyum ön planda. Devamında Unopiù’nun Synthesis koleksiyonundaki koltuklar geliyor ki, bu denli bir ergonomi uyumluluğu çok nadir görülür. Endonezya’daki plantasyonlardan elde edilen, sağlam bir tik yapısından oluşan gövde, elde örülmüş fiberlerle tamamlanmış.

Markanın ikonikleşen bir diğer ürünü ise Swing. Tik malzemeden üretilen şezlong tamamen ergonomi odaklı bir tasarım ve aynı zamanda heykelsi bir görünüm de sergiliyor. 


Önceki ve Sonraki
Haberler