Moskova’nın hatta dünyanın en önemli meydanlarından birisi. Noel zamanı ışıklar, çam ağaçları, atlı karınca ile rengarenk bir hale geliyor.
Kızıl Meydan’da bulunan, Rusya’nın en büyük alışveriş merkezi; GUM (Ruslar Gum’u yazıldığı gibi okuyor.) Aynı zamanda içinde birçok lüks markayı bulabileceğiniz tarihi bir bina. Yapımına Alexander Pomerantsev tarafından 1890 yılında başlanmış, 1893 yılında tamamlanmış. Cam tavan, şık cafeler… Gum hakkında diğer bir ilginç hikaye de 1928 yılında Stalin’in binayı ofis olarak kullanmayı tercih etmiş olması. 1932 yılında Stalin’in eşi Nadejda’nın intiharından sonra, naaşının sergilenmesi için tekrar halka açılmış. 1990 yılında restorasyondan geçmiş ve alışveriş merkezi yeni mağazalar ve şık dekorasyonu ile tekrar hayata dönmüş.
Kızıl Meydan’da bulunan katedral, sosyal mecralarda da Moskova’da ilk karşımıza çıkan fotoğraflardan. Bu katedral 1554-1560 yılları arasında Korkunç İvan tarafından çizilmiş ve yaptırılmış. Bir söylentiye göre Korkunç İvan bu projeyi tamamlayan mimarların gözlerini, benzerini yapamamaları için kör etmiş.
White Rabbit dünyanın en iyi 50 restoranı listesinde 2018 yılında 15. sırada yer almayı başardı. Restoranın şefi, Netflix’te Chef’s Table programından tanıdığımız ünlü şef Vladimir Mukhin. Menüde Rus lezzetlerine füzyon mutfağı etkileri ile farklı bakış açıları getirmişler. Gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırın ve servisten yüksek beklentiniz olmasın, içerisi kalabalık ve servis yavaş. Dekorasyonu ve lezzetleri ile size unutulmaz bir gece yaşatacak. Porsiyonlar küçük. Özellikle filet mignon, yengeçli ravioli, kaki istiridyesi ve tatlı olarak da mereng deneyin.
Gilbert Becaud’nun Natalie adlı şarkısı Fransa’da çok ünlenir ve Fransızlar merakla Moskova’ya geldiklerinde şarkıda bahsi geçen “Cafe Pushkin”i görmek isterler. Ama kimse bulamaz çünkü aslında bir hayal ürünüdür. 1999 yılında bir Barok konağında Tverskoy Bulvarı’nda “Cafe Pushkin” açılır hatta açılışında Gilbert Becaud canlı olarak Natalie şarkısını seslendirir. Cafe Pushkin’in 2 salonu bulunuyor, Library ve Pharmacy Hall. Kahvaltı için gidecekseniz, Pharmacy Hall’da servis veriyorlar. Barok döneminden kalma bir ambiyans içerisinde kahvaltı etmeyi tercih ettik ama isterseniz öğlen ya da akşam yemeği için de düşünebilirsiniz. Akşam yemeği için Library Hall’u seçmenizi öneririm. Gitmeden mutlaka rezervasyon yaptırın. Kahvaltıda, somonlu eggs benedict ve krep deneyin.
Sixty’nin en benzersiz özelliği, Federation Tower’ın 62. katında bulunuyor olması. Avrupa’nın en yüksek restoranı. Yemekten önce müzik eşliğinde camları açtılar ve Moskova kanatlarımızın altındaydı, görülmesi gereken bir manzaraydı… Cam duvarlar, tepede loş ışıklı bir dekorasyon ile ambiyans çok güzeldi. Yemekler ve personel de başarılıydı. Şunu yemelisiniz diye öneremiyorum çünkü hepsinde başarılılardı. Ortaya sipariş verip paylaşın, özellikle risottosunu ve rengarenk gelen profiterol tabağını deneyin.
Moskova’nın en ilginç yanlarından biri, metroları. Her birinin ayrı bir hikayesi var adeta birer gizli kalmış müze. Biz tek yön bilet alıp yeşil hat üzerinde Mayakovskaya ve Teatralnaya’ya gittik ama Belorruskaya, Novoslobodskaya ve Park Kultury’i de görmenizi öneririm. Bahsettiğim metro durakları turistik bir yer haline geldiği için İngilizce de yazıyor altlarında. Gitmeden önce mutlaka hikayelerini de okuyun. Bu arada Teatralnaya durağından çıkarsanız, Tchaikovsky Cafe’sinde bir kahve içebilir ya da önündeki dev salıncaklarda sallanabilirsiniz.
Vogue’un kendi konsept kafesi, moda severlerin uğrak mekanı. Kahvaltısında sadelik ve lezzet ön plandaydı. Porto, Berlin, Kiev gibi birkaç şehirde daha bulunuyor. Vogue’u takip ediyor ve konseptini merak ediyorsanız listenize ekleyebileceğiniz bir mekan.