Cumartesi sabahı saat 11.00 sularında Mudanya’ya vardık. Kahvaltı etmek için Mudanya Kumyaka’da bulunan Falez Cafe’ye doğru yola koyulduk. Denize karşı yeşilliklerin içerisinde yamaç boyunca ilerledik. Gidince fark ettik ki mekan gerçekten falezde yer alıyormuş. Kuş seslerinin ve ağaçların arasında denize karşı çok sempatik bir kafe. İşleten aile de mekan kadar sempatik ve güler yüzlü. Bir kuş sütü eksik serpme kahvaltımızı o kadar özenle hazırladılarki büyük bir zevkle ettik kahvaltımızı. Ebegümecili omletini ve bal kaymağını özellikle tavsiye ederim.
Yamaç boyunca yolumuza devam ettik ve tarihi Tirilye Köyü’ne vardık. 1330 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirilen, tarih kokan bir Rum köyü burası. Sahilde yerli satıcı teyzeler, içeriye doğru yürüdükçe taş, çimento, tuğla evler ve dükkanlar dikkat çekiyor. Yöre halkının kendi yaptıkları zeytinyağı ve turşuları denemenizi öneririm.
Tirilye Köyü’ndeki uzun yürüyüşümüzden sonra Bursa’nın merkezine doğru yola çıktık. Trafik çok olmadığından yol uzun sürmüyor, doğa içerisinde etrafınızı izleyerek gitmenin keyfi ayrı. Bursa merkezde Osman Gazi Türbesi’nin yakınındaki bir otoparka park ettik arabayı ve gezimize başladık. Önce Osmanlı Hanedanı’nın kurucusu olan Osman Gazi ve ailesinin türbelerini gezdik. Türbelerden çıktıktan hemen sonra, yol kenarındaki macuncudan 1TL’ye karışık macun alıp yürümeye devam ettik. El Sanatları Çarşısı’nı gezmek için Balibey Han’ına gittik. Han’ın altında restoranın içerisinden mağaraya geçiliyor, zamanınız varsa bu mağaranın otantikliğinde yemek yemenizi de öneririm.
Turumuz Kapalı Çarşı ile devam etti. Elbiseciler, şekerciler, ayakkabıcılar, havlucular ve aklınıza gelebilecek daha birçok dükkan; Osmanlı dönemlerinden miras kalan Uzun Çarşı’yı günümüzde de devam ettirmekte.
Bursa’da en çok merak etiğim yer olan I.Bayezid tarafından yaptırılmış, görkemli Ulu Camii’ye geldik. İç mekanında tepesi açık bir kubbenin altında bulunan şadırvan özellikle görmeye değer. Bursa’ya gitmeden önce Somuncu Baba’yla ilgili hikayeleri de okumakta fayda var, adı birçok yerde geçiyor.
Bu kadar yürüyüş ardından otelin yolunu tuttuk. Konakladığımız otelin ismi Montania ve eski bir tren garı; denizinhemen kenarında olması nedeniyle ilgi çekici. Dalga sesleriyle uyumak ve denizi seyretmek isterseniz denemenizi öneririm. Otel giriş ve çıkış saatleri konusunda çok katı, bu sebeple esnetmeye çalışmak faydasız. Kahvaltı yapılan salon geniş tavanlı, ferah bir alandı. Kahvaltı sonrasında terasında denize karşı martılar eşliğinde bir kahve içmeden dönmeyin derim.
Cumartesi akşamı Çağrışan Et Lokantası’nı tercih ettik. Mekan genelde dolu, o yüzden önceden rezervasyon yapmanızı öneririm. Ocakbaşı ve mangal seçenekleri var, kendi etini kendin yapabiliyorsun. Havalandırmayı çok başarılı yapmışlar, içeride oturmamıza rağmen çıktığımızda üstümüzde hiç koku yoktu. Etleri, mezeleri, tatlıları her şeyi birbirinden lezzetliydı. Bizimle ilgilenen Ayhan Bey’in kibarlığı ve samimiyeti de eklenince kusursuz bir akşam geçirdik.
Pazar öğlen Bursa’nın ünlü pidecilerinden Pidecioğlu’na gittik. Yeri Özdilek AVM’nin hemen arkasında. Bursa’da cantık yenir dediler, bizde sırayla denedik menüden. En çok kıyma üstüne üzümlü fıstıklı olanı beğendim. Normal pideden farklı olarak yuvarlak geliyor. Ücreti ise 6 TL...
Bursa’nın olmazsa olmazı iskender yemek için midemizde boş yer bırakıp yolumuza devam ettik. Merkez’deki Cemal Cemil Usta Uludağ Kebapçısı’na doğru yola çıktık. Burası genelde kalabalık ama beklediğinize değiyor. Domates sosuyla İskender geldikten sonra üzerine dökülen tereyağın kokusu bile ayrı güzel, yanına şıra da eklenince tam bir ziyafet. Üstüne de kaymaklı kemalpaşa yemeden kalkmayın derim. Bursa’daki yemek ağırlıklı gezintimizden sonra akşam 6’daki feribotla midemiz bayram etmiş bir şekilde Yenikapı’ya döndük.