Barselona’nın olmazsa olmazı: La Sagrada Familia. Yapımı 133 yıldır süren Antonio Gaudi’nin bu devasa eserini görmeniz demek Barselona gezisinde yapmanız gerekenler listesinin yüzde 50’lik bir kısmını hallettiğiniz anlamına geliyor. O derece gösterişli, o derece farklı bir deneyim La Sagrada Familia. Turist akınına uğrayan kilise Avrupa’nın en saygın dini merkezlerinden biri olarak geçiyor. İçeride saatler geçirmeye ve neogotik mimarinin ana özelliklerini taşıyan yapının birbirine simetrik olmayan kulelerini görmeye hazır olun. Giriş ücreti standart bilet için 15 Euro iken, panoramik manzaralı bir Barselona ve sesli rehberin dahil olduğu bilet fiyatı 29 Euro.
Barselona’nın en iyi tapas restoranı. Bu konuda bu kadar iddialı olmak belki çok doğru görünmeyebilir ama Barselona’nın tüm tapas restoranlarında yemek yemesem de buradan daha ötesi olduğunu gerçekten düşünmüyorum. Varsa başka tapas restoranları, en az burası kadar iyidir demek istediğim. Deniz ürünlü paellasının da peynir ekmek gibi satıldığını gözlerimle gördüğüm Ciutat Comdal’da 7-8 çeşit tapas için iki kişi toplamda 41 Euro gibi bir para ödedik. En ciddi yeme – içme tavsiyemdir. Bilgilerinize.
Rengarenk bir dünya hayal edin bakalım ünlü mimar Gaudi’nin hayal dünyasına ambiyansa ne kadar yaklaşabileceksiniz. Park Güell, Barselona’nın La Sagrada Familia’dan sonra ziyaret edilen en kalabalık ikinci yeri. Hansel ile Gretel’in pastadan yapılmış dünyası kadar sevimli Park Güell’e geldiğinizde yoğun ilgiden ötürü kapıda kalıp içeriye girememe olasılığınız gayet yüksek. O yüzden gitmek istediğiniz saat için biletinizi internetten önceden almanızı tavsiye ederim. Park Güell’e giriş ücretleri 7 Euro’dan başlıyor.
Barselona merkezdeki El Nacional hayatımda gördüğüm en şık restoran komplekslerinden biri. Kocaman alana kurulu mekanın içerisinde toplamda 10 adet restoran var. İçerideki her işletmenin kendine ait bir konsepti ve kendine ait bir mutfağı var. Yani birinde deniz ürünleri yerken yanındaki restoranda İtalyan mutfağı ya da burger benzeri şeyler yiyebiliyorsunuz. Biz burada yediğimiz paellayı arkadaşımızla hala unutamıyoruz. 2 kişilik kocaman bir tepside gelen ve bizi tokluktan çatlatan paellanın fiyatı ise 46 Euro. İçerisinde çok şık bir barı da barındıran El Nacional’in en çok ilgi gören kısımlarından bir diğeri ise İstridye Barı.
La Rambla Caddesi Barselona’nın en önemli turistik caddesi olarak geçiyor. Kafe ve restoranları, hediyelik eşya dükkanları ve kitapçıları ile şehrin tam olarak kalbi diyebiliriz buraya. Ünlü meyve sebze pazarı Mercat de La Bouqeria, Plaça de Catalunya tarafında yer alan dört musluklu ünlü çeşme Font de Canaletes, 1847 tarihli büyük opera binası Gran Teatre del Liceu, Kristof Kolomb Heykeli ve ünlü Plaça Reial Meydanı’da bu cadde üzerinde bulunmakta.
Hayatımda yediğim en iyi burger. Bunu bu kadar net söylüyorum. Barselona’ya gitmeden önce takipçilerime önerilerini sorduğumda bu burger tavsiyesini biraz göz ardı etmiştim açıkçası. Deniz ürünlerinin şehri Barselona’ya gidip burger yemeyecektim herhalde. Ama o kadar ısrarlı bir toplulukla karşılaştım ki denememek ayıp olacaktı. Hakikaten dedikleri kadar varmış. Barceloneta Plajı’na yürüme mesafesinde olan Bacao Kiosko’da kendi burgerinizi kendiniz yaratıyorsunuz. Etin sulu sulu hali ve lezzeti, ekmeğiyle yakaladığı müthiş uyum ve yanında servis ettikleri ev yapımı fırın patates gerçekten muhteşem. Benim gibi avokado seven biriyseniz burgerinize guacamole sosu ilave ettirmeyi unutmayın. Burgerin fiyatı: 12 Euro.
Yedik içtik gözden düştük kısımlarını bitirdikten sonra sıra geliyor eğlenmeye. Barselona’da birçok gece kulübü, bar tabii ki var ama W Hotel’in terasında panoramik şehir manzaralı başka bir eğlence dünyası var. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmanızı şiddetle önerdiğim W Hotel’e şort ve terlikle gitmediğiniz sürece içeriye girememe gibi bir durumunuz söz konusu olamaz. W’da iyi bir gece geçirmek istiyorsanız kişi başı ortalama 80 Euro’yu gözden çıkarmanız gerekiyor.
Barselona’da o kadar çok yürüyeceksiniz ki gün gelecek kan şekeriniz dibe vuracak ve tatlı ihtiyacınız baş gösterecek. İşte biz de Chök’ü tam olarak üç günün ardından toplamda 55 bin adım yürüdükten sonra keşfettik. Barselona’nın El Gotic bölgesine çok yakın olan Chök ufak ama cazibeli vitriniyle görür görmez sizi içeriye alacak zaten.
Deniz ürününden, meyvesine, çikolatasından, çerezine her şeyin en tazesi burada. La Rambla Caddesi üzerindeki Mercat de La Bouqeria, Barselona’nın en uğrak noktalarından biri. Birçok arkadaşım Barselona’daki en iyi tapasları ve montaditosları (atıştırmalık kanepe) burada yediğini söylüyor. Ben tok karnına gitme hatasında bulundum, o sebepten çekirdeksiz üç dilim karpuzla pazar gezimi sonlandırdım. Siz yapmayın böyle şeyler. Gidin o tapasların tadını çıkarın.
Barselona’nın en değerlisi, şehrin kutsal noktası Camp Nou, ziyaret yoğunluğu yaşayan yerlerden bir diğeri. Bir futbol kulübünün dünya çapında yazdığı tarihi bu kadar iyi pazarlayabilmesi gerçekten takdire şayan bir durum. Stadyuma girmeden önceki kısımda öyle bir müze düşünün ki insanlar saatlerini geçiriyor, bilgileniyor, fotoğraflar çekiliyor ve multimedya cihazlarla eğleniyor. Camp Nou’ya giriş bedeli kişi başı 23 Euro.
Hiçbir ülkenin kahvaltısı bizimki kadar gelişmiş değil malum. Bizdeki ürün çeşitliliği dünyanın başka hiçbir yerinde yok. Yurtdışına gittiğimizde kruvasan arası kaşara talim oluyoruz hepimiz. Bazıları durumu reçel, tereyağ ikilisi ile daha neşeli hale getirebiliyor. Barselona’da Ugot Bruncherie diye bir yer keşfettik ki Çakallı’da böyle menemen yapmıyorlar. Tamam biraz abartmış olabilirim ama o kahvaltı kıtlığında içerisinde kızarmış patlıcan, keçi peyniri ve sote domates bulunan Balkan Shakshuka adındaki 7.95 Euroluk lezzet harikası bizi bizden aldı elin İspanya’sında. Bildiğiniz ekmeği bandıra bandıra yedik arkadaşı. Vintage bir ambiyansı olan UGOT’taki kahvaltınızı çok şık fincanlarla servis edilen bir Earl Grey çay ile daha keyifli hale getirebilirsiniz.
Barselona’nın turistik bölgelerini turladıktan sonra yerel halkın, daha doğru tabirle aradığımız gençliğin nerelerde takıldığını merak ettik ve ancak üçüncü günde erişebildik El Born ve El Gotic (Barselona Katedrali de burada) taraflarına. Bu bölgeler için Barselona’nın Karaköy’ü, Galata’sı dersem gözünüzde çok daha net canlanacaktır ortam. Kalan tüm zamanımızı bu gizemli ve sanatsal mahallelerde geçirdiğimiz kesin bilgidir.
Yemekleri şahane bir başka tapas restoranı: La Flauta. Girişte biraz sıra beklemeniz muhtemel bu restoranda bir sonraki cümlede yazan yemekleri sipariş edin; midenizdeki bayramın keyfini sürün. “Spanish Omelette (Patatesli Omlet), Grilled Red Shrimps (Izgara Jumbo Karides), Padron Green Peppers (Tuzlu Izgara Yeşil Biber), Prawn and Calamar Brochete ve Sardine Platter (Sardalya Tabağı)”. Sangriasını da çok beğendiğimiz La Flauta’da kişi başı fiyat ortalaması 30-35 Euro.
En çok sorulan sorulardan biri de Barselona’da nerede kaldığımızdı. Çünkü böyle büyük şehirlerde temiz, merkezi aynı zamanda uygun bir otel bulabilmek gerçekten çok zor. Biz, La Rambla Caddesi’ne bir paralel sokakta bulunan Hotel Praktik Bakery’den o kadar memnun kaldık ki, oradan Madrid’e geçtiğimizde aynı grubun otelinde kalmayı tercih ettik. Çünkü verdikleri ücretsiz taşınabilir wi-fi aletiyle tüm seyahatimizin iyi geçmesine sebep oldu kendileri. Şaka değil! Otelde kalan tüm müşterilere taşınabilir wi-fi veriliyor. Böylece internet için ekstra bir sim kart almak ya da mekanlar önünde iki snap atabilmek için acı çekmek durumunda kalmıyorsunuz. Adından anlaşılacağı üzere otelin giriş katında şahane bir fırın var. Ekmekler, kruvasanlar, pastalar, tatlılar; öyle bir koku var ki ortamda; hem odaya çıkarken, hem odadan çıkarken bir şey almadan geçmek imkansız. Kahvaltı dahil servis veren otelin gecelik oda fiyatı ortalama 100 Euro civarında.